Sadreddin Konevî’nin, Hakk’ı idrâk etmede üç farklı grup hakkında verdiği bilgi
13. asırda yaşamış(doğumu yaklaşık 1210, vefâtı 1274) olan Sadreddin Konevî tasavvuf düşüncesine kazandırdığı boyutlar ve kendi dönemine ve sonraki dönemlere etkisiyle ‘dönüm noktası’ olmuş bir sûfî düşünürdür. Onun Miftâhü’l-Gayb adlı eseri dilimize Ekrem Demirli tarafından Tasavvuf Metafiziği adıyla çevrilmiştir (Kapı Yayınları). Bu kitabın bir bölümünden ( s.72-74 arasından), cümleleri ve kelimeleri hep tıpatıp aynı olmamak ve bazı kelimelerin karşılıklarını parantez açarak vermek kaydı ile ama anlamı aynen yansıtmak niyet ve kaygısıyla alıntılar sunacağım.
Perdeli âlimler, Hakk’ı bir takım hakikatler ve benzerlerinin ardından görürler; yani Hakk’ı görmeleri o hakikatlere göredir, yoksa Hakk’ı Hakk’a göre görmezler. Böylece sanırlar ki, bilgileri ve görmeleri sadece bu hakikatler ve onların sûretleriyle ilgilidir; Hak ise kendilerine görünmeyip varlıklarında delilleri olması itibariyle sâdece mücmel (öz) bir bilgiyle bilinebilir.(…) Perdeli âlimler Hakk’ın birliği için gerekli bazı tenzih hükümlerini de kabul ederler.
Başka bir grup onların tam karşısında durur ve her hakikatte Hakk’ı idrak kendilerine hâkim olur. Fakat onların idrâkinde Hak kendi emrine (işine) gâlip gelir. Onlar eşyânın (şeylerin) Hakk’ın mazharı (zuhur yeri) olduğunu ve Hakk’ın onlarda sadece zuhur ettiğini unutur, ‘başka’ yı (‘gayr’ı) nefyeder (inkâr eder), zuhur etmiş Hakk’ın dışındaki ‘sivâ’yı kabul etmezler. Onlara idrâk edilen çokluklar ve bunların sebebi sorulduğunda, onların mahiyetini ve niteliklerini bilmezler, cevap veremezler.
Temkin sahibi kâmiller varlığı itibariyle Hakk’ı zuhûr edici olarak müşâhede ederler. Bütün (ilâhî ve kevnî /kozmik) hakîkatleri Hakk’ın tecelligâhı ve mazharları olarak görürler. Bu kimseler Hakk’ı gerçekten müşâhede eden ve kendilerine dâir hakîkî bilgiyle O’nu bilenlerdir. Bu ma’rifet, Hak ile sâbit olan müşâhede ve tanımayı tam elde etmelerini müteâkıb ve kendilerine dâir bu anlamda bir tahakkuk(gerçekleşme) sonrası meydana gelir. Bu makam ehli ne âlemi olumsuzlar ne de âlemi isbât eder! Bununla birlikte onlar Hakk’ı ve âlemi itiraf edip Hak ile ‘gayr’ı (başkayı) ayırt ederler. Bu bölümü düşün!”
No Comments