Siyasette entelektüel zemin yoksunluğu
M.Şükrü Hanioğlu bu günkü yazısında (Sabah, 22.05.2016) bu konu üzerinde duruyor. Çok açık ve net bir biçimde bu eksikliğe veya yoksunluğa değiniyor. Yazısının başlığı, Siyaset ve “sığ” entelektüel zemin.
Yazının birkaç yerinden alıntılar sunacağım.
“(…) Siyasal yelpazenin bir ucundan diğerine ulaşan alandaki örgütlenmelere, bunların varlık nedenlerini açıklayan belgelere ve “siyaset” tartışan “köşe yazıları”na bakıldığında ilk göze çarpan derin bir entelektüel sığlık olmaktadır.
(…) Siyasal hareketler entelektüel kaygılar neticesinde doğmamakta, bunların ürünü programlar geliştirmemekte, ancak kendilerini sonradan “entelektüelleştirmekte”dir.
(…) Mevcut siyasal hareketlerin bu boşluğu “hamasî söylemler” yardımıyla doldurmaya çalışması sığlığı daha da derinleştirmektedir. Köşe yazıları ile kendilerini yeniden üreten böylesi söylemler bir anlamda çürük mobilya üzerine sürülen cilâ işlevini görmekte, sığlığa çözüm getirememektedir.
Entelektüelliğin zemin kaybetmesi Türkiye’ye özgü bir gelişme değildir. (…)
Bir asır önce yaşanan İkinci Meşrutiyet Dönemi ile karşılaştırıldığında, örneğin, Osmanlı İslâmcı ve Türkçü hareketleri gözönüne alındığında, görülen devâsâ boyuttaki entelektüel sığlaşma, aynı zaman diliminde global düzeyde yaşanan değişimin çok üzerindedir. (…)
(…) Türkiye’de İslâmcı, “liberal,” milliyetçi, “sosyal demokrat”, “sosyalist” siyasal örgütlenmelerin tümünün “entelektüel bağlam”dan fazlasıyla kopuk olmaları ve bunu basmakalıp sloganlarla telâfi etmeye çalışmalarının önemli yansımaları vardır.
(…)
Bu durumun düzeltilmesi için siyasal örgütlenmelerin benimsedikleri pozisyonlara uygun “entelektüel kılıf hazırlama” yerine, varlıkları ve siyasetlerinin “entelektüel temelleri” üzerine çalışma yapmaları, büyük sorular sormaları gerekmektedir.
(…) Gazetelerin polemik temelli, kişiselleştirici, çalakalem yazılan “köşe yazıları” yerine, “op-ed” olarak adlandırılan, “düşünen ve düşündüren” uzman görüşlerine yer vermesinin de bu konuda ciddî bir dönüşüme yardımcı olacağı açıktır.
Doğal olarak bu faaliyetler siyasetin toplumsal taleplerin dile getirilme aracı olduğu gerçeği unutulmadan, onu, güncellikten kopuk, soyut bir “entelektüel tartışma”ya dönüştürme tehlikesi gözardı edilmeden gerçekleştirilmelidir. (…)“
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments