ilim Posts

“İlim ma’lûma tâbidir”

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin “Fusûsu’l-Hikem” adlı eserinin tercüme ve şerhi Ahmed Avni Konuk tarafından 1915-1928 miladî yılları arasında o yılların Türkçesiyle kaleme alınmıştır. 1987 yılı Ocak ayında ilk cildin tercüme ve şerhi Mustafa Tahralı ve merhûm Selçuk Eraydın (O yılda her ikisi de Yrd. Doç. Dr.) tarafından günümüz Türkçesiyle yayına hazırlanmıştır. İşte bu cildin İlim ma’lûma tâbidir başlıklı bölümünden(s.197) gerektikçe daha kolay anlaşılır şekilde bilgi aktarmayı deneyeceğim.

“İlim, Hakk’ın sıfatlarından bir sıfattır; ve Hakk’ın sıfatları, Hakk’ın zâtında içkin birtakım nisbetlerden ibâret olup zâtıyla beraber kadîmdir (öncesi olmayan). Ve her sıfat bir ismin menşeidir. Meselâ ilim sıfatından Alîm, hayatdan Hayy, kelâmdan Mütekellim, kudretten kadîr ve kâdir, tekvînden (yaratma) Mükevvin (var eden) isimleri ortaya çıkar. Ve her bir isim zâtî işlerden bir iştir. Ve ilâhî isimler külliyât (genellikler) yönünden sayılabilirdir, fakat parçalar yönünden sınırlanmaz ve sayılmazdırlar; çünkü sonsuzdurlar. Meselâ Hayy ismi bir tümel isimdir; onun altında muharrik, muhassis, mümeyyiz, muhyî, muskî (tahrik eden, hissettiren, seçen, dirilten, su veren) vd. gibi birçok tikel isimler vardır. Ve bunların her biri âlemin sûretlerinden bir sûretin terbiye edicisidir; ve o sûret bu ilâhî işin bir aynası olup onda devamlı olarak o ismin hükümlerinin sûretleri görünür. “Her bölünmeyen anda Hak bir işdedir.” (Rahman, 55/29) Ve bu isimlerin hepsinin isimleneni bir olup isimlenen ise Hakk’ın Zâtıdır.

Alıntılar: Fusûsu’l Hikem’den ve güncel üç yazıdan

 

Cenâb-ı Şeyh (r.a.), Sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz’in âlem-i hissi âlem-i hayâle ilhâk edip suver-i hissiyyeyi te’vîl buyurduklarını diğer bir delîl ile te’yîd ederek derler ki: Fahr-i âlem Efendimiz’e “süt” takdîm olunduğu vakit “Allâhümme bârik lenâ fîhi ve zidnâ minhü” derler idi. Çünkü sütün sûretini “ilim” ile te’vîl ettikleri için, izdiyâdını taleb eylerler idi. Zîra izdiyâd-ı ilim talebine me’mûr olmuş idi. Fakat sütten başka bir şey takdim olundukta ondan hayırlısını talep ederlerdi. Ve ondan hayırlısı, ma’nâ-yı ilme dâll olan “süt” idi. (Muhyiddin İbnu’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi- III , Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mustafa Tahralı– Dr. Selçuk Eraydın, MÜİFV (İFAV), 6. Baskı, İstanbul-2017, s. 254)

“İlim” hakkında Tedbîrât-ı İlâhiyye’den bir bölüm

 

“(…)Sen ilim tahsili ile meşgûl olduğun vakit, başka türlü amel ile iştigâle vaktin uygun olmaz. Vakitlerini ilim tahsili işgal eder. Düşmanların seni başka amelden alıkoydukları için sevinirler. Halbuki o zavallılar bilmezler ki, ilim kendi hakikatinin verdiği şeyin gayrinden geri durur. Yani ilim öyle bir şeydir ki, neticede marifetullâha ulaştırır.

Fusûsu’l- Hikem Tercüme Ve Şerhi-I / Şit Fassı’ndan bir bölüm (Bazı kelimeler bugünkü Türkçe’deki karşılıklarıyla)

 

Hakk’ın varlığı senin aynandır. Sen kendi nefsini onda müşahede edersin. Zira sen (sayıdan olmayan) birliğinin zâtında gizli, onun bir işi /olayı idin. Kendi varlığında vâki olan tecellîsi ile, o işin / olayın sûreti onun ilminde peydâ oldu.

İlim / bilim, dinî / modern

 

“(…) Dikkat edilirse ikisi de aynı anlama geliyor olmasına rağmen ‘ilimler’ terimiyle ‘bilimler’ terimini birbirinden ayırıyoruz.