(Kitaplar: (1) Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi- IV, s.377-380 arasından iki alıntılama, müellif: Muhyiddin İbn Arabî, tercüme ve şerh: Ahmed Avni Konuk, yayına hazırlayanlar: Prof. Dr. Mustafa Tahralı– Dr. Selçuk Eraydın, MÜİFV Yayını; (2) Fusûsu’l- Hikem’in Sırları, s. 93-94’den bir alıntılama, müellif: Sadreddin Konevî, Çev.:Ekrem Demirli, Kapı Yay.) (Yazı: 7.11.2019 tarihli Yeni Şafak’ta çıkan Gökhan Özcan‘ın Ceketimin iç cebi başlıklı yazısının birkaç yerinden alıntılar)
Yukarıda belirtilen sıraya göre, kitaplardan tıpatıp olmayan (kolay okunabilmesi ve anlaşılabilmesi için bazı kelimeler yerine onların karşılıklarının konulduğu ve ifade biçimlerinde küçük değişiklikler yapıldığı) alıntılamalar ve gazete yazısının birkaç yerinden aynen alıntılar sunulmuştur.
“Namazın kapsadığı sırlar vardır ki, o sırlar sebebiyle namaz, (S.a.v.) Efendimize sevdirilmiştir. O sırlar da, bir hadîs-i kudsîde beyan buyrulduğu üzere, âlemin izâfî varlığı, ilâhî sevgiden ibâret olan Hakk’ın akledilebilir hareketinden meydana geldiğinde, o hareket, âlemi, izâfî yokluk olan ilmî hakîkatler mertebesinden izâfî varlık mertebesine taşıdı. Ve bu akledilebilir hareket de üç yön ile gerçekleşti: Birisi kâinatdan(cosmos) ibâret olan süflî âlemin îcâdı için meydana gelip yukarıdan aşağıyadır. Ve bu hareket tersine dönme(baş aşağı) hareketidir. Diğeri ilâhî isimler için gerçekleşen doğru hareketdir ki aşağıdan yukarıyadır. Zîrâ süflî âlemin varlığı olmadıkça ilâhî isimler görünür olmaz. Üçüncüsü o ikisi arasında olan ufkî(yatay) hareketdir. Bu da insan âleminin îcâdı için olan hareketdir. Zîrâ insanın ortaya çıkması süflî âlemle esmâî âlem arasında gerçekleşir. Ve namaz bu üç hareketi toplayıcıdır. Şöyle ki musallînin (namaz kılanın) namazda kıyam(ayaktaki) hâli doğru hareket; rükû’ hâli yatay hareket; ve sücûd hâli de başaşağı hareketdir. Bu hareketlerden her birisi süflî âlemde var olan bir tür mahlûkun zâtî hareketidir ki, bunlardan insanın hareketi doğru, hayvanınki yatay ve bitkininki başaşağıdır. Cemâdın(‘donuk’ diyorlar birileri) kendi zâtından bir hareketi olmadığı için bunlardan birinin nisbeti mümkün değildir.” (s.377)