siyaset Posts

“İslâmcılık İslâm’ı bütünüyle temsil etmez.” (İsmail Kara)

 

Değerli ve seçkin bir akademisyen ve entelektüel, aynı zamanda velûd bir yazar olarak tanınan İsmail Kara ile yapılmış bir röportajın metninde (https://www.perspektif.online/turkiye-islamla-iliskisini-yeniden-tesis-etmeden-yol-alamaz/ ), kendisinin başlıktaki bu tespiti şu bağlamda geçiyor:
“(…) Bu yaygınlığı ve etkinliği sebebiyle bizim için İslâmcılığı tanımak, anlamak, tenkit etmek büyük ölçüde kendimizle, yakın geçmişimizle ciddi olarak uğraşmak, derinliğine ilgilenmek, hesaplaşmak manasına gelecektir kanaatindeyim. Fakat İslâmcılık İslâm’ı bütünüyle temsil etmez, bu hataya düşmemek lazım. Bir başka şekilde söylersek İslâmcılık da İslâm dairesinin içindedir, onun bir parçasıdır ama İslâm hem kronolojik olarak hem de muhtevası, mezhepleri, meşrepleri, yorumları ve çeşitliliği itibariyle çok çok daha geniş bir daireye ve köklü bir gerçeğe ve geleneğe işaret eder. “

Yazar kendi konumunu da meseleyle ilgili olarak şöyle açıklıyor:

“Benim konumumun biraz istisnai gibi gözükmesi belki tenkit ve yeni değerlendirme alanlarına da ısrarla eğilmiş olmam ve iki üç asırlık tarihe yeni bir usulle bir bütün olarak bakmayı denemem dolayısıyladır.”

“Kur’an bizi her hususta bilinçlendiriyor.”

 

İsmet Özel”in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “PERGELİN YAZMAZ SİVRİ UCU” üst-başlığı altında çıkan “ÖNCELİĞİ KALEMİN YAZIŞINA MI, YOKSA SİVRİ UCUN BATIŞINA MI VERELİM?” başlıklı, 17 Cemâziyelevvel 1442 (1 Ocak 2021) tarihli yazısından yer yer yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı.

(…) İşin pergel istiaresiyle başlayan kısmını yerli yerince anlamaz isek kocayan kurdun köpeklerin maskarası oluşu durumuna düşeriz. (…) Batan ucun sabitlediği sanatçı kendini niçin yaratılışın bir yerine konduğu fikri sayesinde bütün sabitlenen eşhası kardeşi sayma yerine sevk edilir. (…) Bir sanatçının hayatı itiraf ve inkâr arasında mı geçer? Sanırım öyledir. Sanatçılar hakkaniyetin muhtevasını önce itiraf, sonra inkâr eder. (…) İsmet İnönü’ye bir anıt-mezar tahsis etmeği niçin kimse aklına getirmedi? Çünkü onun siyaseti inkılapların muhafızlığıyla kayıtlıydı. Bu sebeple ona Anıtkabirde bir makam tahsis edilmesinde şaşılacak bir şey yok. (…)

(…) Kur’an bizi her hususta bilinçlendiriyor. Bir yanımızda şiir kılığına girme telaşı içinde ortamı gürültüye boğan metinler var. Diğer yanımızda ise ne hüsnünden ne de haslığından taviz vermeğe yanaşan şiir yer alıyor. (…) Dünyada sahip çıktığımız statü batan sivri ucun verdiği acıyla birebir bağlantılıdır. (…)

Ömer Türker’in “Evrim Teorisinin Sorunları (lll)” başlıklı yazısından alıntılar

 

Aylık CİNS adlı derginin Eylül 2020 sayısında (sayı: 60) çıkan bu yazıdan yer yer alıntılar sunacağım.

“Önceki yazıda bahsettiğim senaryodaki olaylar dizisini ve açıklamayı olduğu gibi koruyalım. (…) Evrilmeye sebep büyük salgınlar olduğunu tespit etmiş olalım. Fakat bütün bunların ilâhî bir irade tarafından gerçekleştirildiğini ve evrenle birlikte dünyada gerçekleşen her şeyin ilâhî bilginin bir eseri olduğunu kabul edelim.

İlâhî bilginin bize kapalı yönünün kurtların evrim sürecine ilişkin bilgilerimiz arttıkça vazıh hâle geldiğini ve değişimlerin, âlemin bütünüyle ilgili nihai bir gayenin parçası olduğunu düşünelim. Bu gaye, vahdet-i vücûdcu sûfilerin düşündüğü gibi Varlık’ın ezelden ebede süregiden zorunlu zuhuru veya ilâhî isimlerin zorunlu tecellisi olabilir.

Gaye, kelamcıların düşündüğü gibi tam olarak bilme imkânımız bulunmayan bir hikmetin tahakkuku ve ilâhî teklifin bir uzantısı olabilir. (…)

Şimdilik bunlardan herhangi birinin olabileceğini kabul edelim. Kısaca teoriye doğal süreci aşkın bir fâilin bilinçli müdâhalesini ve nihai tahlilde ondan kaynaklanan bir gayeyi dâhil edelim. Bu durumda evrimci izah, açıklama gücünü kaybeder mi?

Bu sorunun iki yönlü bir cevabı vardır.
Birincisi, bunları dâhil etmek biyolojik seviyede hiçbir katkı sağlamamaktadır. (…) Çünkü bilgimizin değiştiği kısım, biyolojiyle ilgili değil, biyolojide incelenen nesne veya durumun var olmak bakımından özellikleriyle ilgilidir, yani metafiziktir.

(…)

Pekâlâ bu mülahazalar ne işe yarar? Bu değerlendirmeler bize insanlık dediğimiz şeyin ne olduğuna, genel olarak hayatın anlamına, yapılan fiillerin insan olarak bize katkısının bulunup bulunmadığına ilişkin metafizik bir kavrayış sunar. Bu kavrayış bizzat o fiilin gerçekleşme sürecinin doğru bir tasvirinden daha önemlidir fakat fiilin ‘alanla ilgili'(a.a.) çözümlemesine hiçbir katkı sunmaz.

(…)

İşte aynı durum, biyolojik bir olayın tasviri için de geçerlidir.

Metafizik mülahazalarımız, bir bütün olarak canlılar dünyasının ne anlama geldiğini ve bizim varlığımıza nispetle nasıl değerlendirilmesi gerektiğini tabii ki etkiler.

(…) Fakat bu değerlendirmeler, biyolojik bir olayın vakıaya uygun bir tasvirine katkı sağlamadığı gibi pek çok durumda da böyle bir tasvire dahi ihtiyaç duymaz. Bu sebeple evrimci açıklamanın sosyoloji ve siyaset gibi insan bilimlerindeki kullanımı ile biyolojideki kullanımını tamamen farklı değerlendirmek gerekmektedir. Lakin meselenin bu yönünü biyolojik yönünden sonra müstakil olarak değerlendireceğim.

Şimdi cevabın ikinci yönüne geçebiliriz. Metafizik fâili ve gaye kavramını dâhil etmek, evrimin biyolojik açıklamasından neyi eksiltir?

“Gresham Yasası siyasette de geçerli mi?”

 

Üstâd Rasim Özdenören‘in, Yeni Şafak’da çıkan ve başlığını başlık olarak alıntıladığım yazısının birkaç yerinden alıntılar sunacağım. Usta yazarın ülkemizin bugünlerindeki siyasî manzarayı yansıtıcı ve uyarıcı nitelikteki düşünceleri ola ki değişik çevrelerde dikkate alınır, üzerinde düşünülür.

“Türkiye etrafında uzunca bir zamandır sürdürülen komploları nasıl açıklamalıyız?
(…) Böyle bir komploda yer alan­lar gerçek niyetlerini açığa vurmaktan niçin kaçınıyor?

Acaba Gresham yasası siyaset alanında da geçerli mi?

Sir Thomas Gresham (1519-1579) Kraliçe I. Elizabeth’in mali danışmanı… Kötü para iyi parayı kovar yasasının mucidi… (…)

‘Siyasî pornografi’, ‘siyasetin kriz yaşaması’, ‘siyaseti dizayn’ çabaları…

 

Yusuf Kaplan’ın bu günkü yazısında geçen ibârelerden bazılarına yer verdim başlıkta. Şimdi de o yazının birkaç yerinden alıntılara ağırlık verir bir üslûpla, okuyanlar olursa bu yazıyı onları haberdar etmeye çalışacağım

“Haftalardır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir CHP’liyle Külliye’de gizlice görüştüğü, CHP’nin başına geçmesi için kendisine destek vereceği iddiası konuşuluyor…” diyor yazar ve ekliyor:
Erdoğan, böyle bir görüşmenin olmadığını, olmasının sözkonusu bile olamayacağını söyledi sert bir dille.

Yazar, “İddiayı ortaya atan, gündeme getiren kişi, Sözcü yazarı Rahmi Turan.” diyor ve onun ‘cemâzi-yel-evvel’ine (Vaktiyle Tan gazetesini çıkarmış olmasına) değiniyor ve kategorik olarak bir ‘bulvar gazetecisi’ olduğunu belirtiyor
“Sonra başkaları da girdi işin içine…” diyerek hâdisenin gündem oluşturduğu gerçeğine işaret ediyor.

Şu sözü dikkat çekici, düşündürücü, sıradışı bir tesbit:

“Seyrettiğimiz pornografik bir şov. Siyaset, malzemesi sadece.”

‘İMAMOĞLU NEDEN LONDRADA?’ ara-başlığı altında şu tesbit ve daha sonra onun anlamlandırılması yer alıyor:

“Tanık olduğumuz şey, siyasetin kriz yaşadığı ve krizin sanallaşarak derinleştiği gerçeğidir.”
“Siyasetin dizayn edilmesi de diyebilirsiniz siz buna.”