“Türk Milletini tanımlayan ana unsur nedir?”
Derin Tarih dergisinin Temmuz 2023 sayısında Prof.Dr. İsmail Kara‘nın “Türkiye Kendi Milliyetçiliğini Mi Tartışıyor, Yoksa Kendisine Dayatılanı Mı?” başlıklı yazısının başlarından bir bölümü alıntılamam oluşturacak bu yazıyı. Başlığı alıntı olarak teşkil eden soru cümlesi de o yazının ikinci cümlesidir.
“Tanzimatla başlayan, II. Meşrutiyet döneminde iyice alevlenen milliyetçilik tartışmaları bugün de devam ediyor. Türk Milletini tanımlayan ana unsur nedir? Din mi, dil mi, kültür mü, toprak-vatan veya ırk mı? Cumhuriyet Türkiyesi, bu konuda Osmanlı’dan nasıl bir fikrî birikimi tevarüs etti? Seküler milliyetçiliğe alan açan çatallaşma nerede başladı? Prof. Dr. İsmail Kara ve Abdülkerim Asılsoy II. Meşrutiyet dönemindeki milliyetçilik tartışmalarıyla ilgili metinleri bir araya getirerek literatüre önemli bir katkıda bulundular. ” ” 1/1904-1914 DİN VE MİLLİYET II.Meşrutiyet ve Millî Mücadele Dönemlerinde Milliyetçilik Tartışmaları” kitabından hareketle biz de bu hararetli tartışmaya dahil olarak İsmail Kara’ya konuyla ilgili sorular yönelttik.
“Hocam, siz sıklıkla kitapların da bir kaderi olduğunu dile getirirsiniz. Öncelikle bu kitabın milliyetçiliğin yeniden tartışma ortamına girdiği bir zamanda çıkmasını da bu kadere mi dahil ediyorsunuz, yoksa arkada başka bir planlama var mı?”
“Güzel bir başlangıç sorusu bu. Sunuşta da yazıyorum, bu kitabın 30-35 sene geriye giden bir tarihi, bir hikayesi var. Daha yakın zamanlarda, artık bunu bir hale yola koyalım ve yayınlayalım dediğimiz zamanda da milliyetçilik canlı değildi, aksine Türkiye’ye de boca edilmiş kimlik politikaları sebebiyle kaçınılan, uzak durulan bir kavram, bir meseleydi. Ama kitap çıkış zamanı itibariyle sanki canlı bir ortama düştü. Zahiren böyle. Gerçekten de öyle mi? Bundan emin değilim. Türkiye’de gerçek bir ilim ve fikir ortamı olmadığı için eserler ve çabalar yeşerebilecekleri ve fonsiyon icra edecekleri bir zemine, bir havuza, bir toprağa düşmüyorlar. Üniversiteler, basın-yayın dünyası zaten iyi değillerdi ama benim gördüğüm en çelimsiz zamanlarını yaşıyorlardı. Davasız, iddiasız, vurdumduymaz…
Bakın benim Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi kitaplarımın bir ve ikinci ciltleri 1986 ve 1987 yılında yayınlandı. İslâmcılık tartışmalarının en yoğun olduğu bir dönem. Konunun Türkiye ayağı çok bâkirdi ve benim insanların önüne getirdiğim metinler ve kişiler kimsenin, evet kimsenin toplu olarak bildiği metinler ve kişiler değildi. Çok ilgi de gördü bu kocaman ciltler, o kadar ki bir sene içinde iki baskı yapıp 7000 okuyucuya ulaştılar.
Ama bir zemin oluşturdu mu, tartışmaların seviyesini yükseltti mi, Türkiye merkezli farkındalıkları artırdı mı diye sorarsanız düşünmem lâzım derim.”
No Comments