“Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir”
İsmet Özel‘in bu başlıklı kitabının (TİYO: 44, İsmet Özel Kitapları:21, Aralık 2019 I. Baskı 1.Bin) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Gençlik yıllarımdan bugüne birçok şey oldu ve olanların hiçbiri içime sinmedi.”
“Varlık gösterebilmişsek çocukluğumuza rağmen, ihtiyarlığımıza rağmen gösterebilmişizdir.”
“40 yaşıma kadar yazdığım şiirlerin ilki ‘Kış‘. Dokuz yaşımda kıştan ancak bu kadarını anlardım. Daha sonra neler anlamalıydım? Bu satırları yazarken sonbaharı yaşıyorum. Yeni bir kış 75 yaşımda iken yine başımda.”
“İtirafım şu olsun: Kış günleri benim için aklımın erdiği günden beri birer kuluçka vaktidir.”
“Her insanı tek başına bir nesil sayacak olursak beni neslimi idame ettiremeyişimin yakınması ihata etti.”
“Her gün tok gezebilmek bir marifettir.”
“Sözüm varsa dünya hayatı uğruna kendini yıpratmak şöyle dursun dünya hayatını babasının malı zannedenleredir.”
“Şöhret gülünçlükle tamamlanmadığı zaman meşhur adam ortaya çıkmaz. Çünkü tabiatımız bir zorluğun altından kalkmağı hepimize hoş göstermiştir.”
“Her nedense zorluğun zor adama yakıştığına inanırız.”
“Giderek değersiz dünya Nobel ödülü alabilmek için her olmazı olura çevirenler elinde bilimsel dünya oluverdi.”
“Adnan Menderes’e aleyhinde bir askerî darbeye maruz bırakılacağı haberi ulaştığında söylenenlere kulak asmadı. Onun gönlüne İstiklâl Marşımızın ithaf edildiği kahraman ordumuzun müstemleke ordusu olmadığı kanaati su serpiyordu.”
“Hay huya hayretle bakmağı çocukluğumun en esaslı tecrübesi saymalıyım. Çocukken dünyanın hay huyuna hayranlıkla bakardım. Çocukluğu terk eder etmez beni başka herhangi bir alanda değil sanat alanında bir geleceğin beklediğine inandım. Soylu sanat arayışının modern çağ denilen şeyin belâlarından beni uzak tutacağı inancıyla uğraşıp durdum. Üstümüze apar topar giydirilen Hıristiyan yılların 1966’sında derin bir kederle Geceleyin Bir Koşu’yu yayınladığım bu gün de hatırımda. Şiirin nesini geride bırakmıştım ki kederle kuşatılmış sayıyordum kendimi? Eğer Türk âlemi şiiri tanıma zahmetini göze alan edebiyat adamlarının nefes alabildiği bir âlem vasfını önde tutabilseydi yani Türk âlemi bünyesinden bir dünya hayatı çıkarabilseydi sayılı adamlardan kabul edilecektim.
Sayısız adamlığım adamlığıma halel getirmedi. Ölüp gideceğim besbelli olduğu halde ve bana ait bütün iyi şeyleri beraberimde götürmekle kalmayıp terekemde sadece kötülüklerimin sırıtacağını bildiğim halde adamlığa, sayısız adamlığa oynuyorum. (…) İnsan hakları mugalatasıyla haklı haksız ayrımını karartmak sayılı adamların işidir. (…)
Beklediğimiz nefes şiirin okurlarını ne yapıp da şair katına yükselttiğini anladığımızda yapımızın bir parçası olacak. Şair yazdıklarıyla insandaki en büyük noksanı yok etmiş olur. Nedir o büyük noksan? Beşer hayatını yetersiz bulup insan hayatına yöneldiğimizde bize bir şeyin, bir kişinin (kimsenin değil) yol göstermesini şart görürüz. Şartın yerine gelmesi için o şey, o kişi kendini feda eder. Her neye ‘şey’ demişsek o şey şiirden başka bir şey olamaz. (…)
Her ülke, her dil adına yerli şey şiirin aydınlattığı şeydir. Eğer şiir bir milletin bir yerine düşecek kıratta ise o millet ölüm belâsından sıyrılma sırrına ermiştir. (…)”
No Comments