Üç gazete yazısından seçtiğim ve alıntıladığım ifadeler ve bunlardan en etkileyici bulduğum cümle: “Herkes kendi telefonunun bir karış ekranında tutsak!”
“(…) Bir grup çıkıyor -ki yukarıdaki tasnifte bana göre cemaat- liderinin ihtirasları doğrultusunda devleti demokratik olmayan yöntemlerle ele geçirmeye çalışıyor, değişik kanunsuzluklara bulaşıyor, hedef ortaklığına düştükleri yabancı istihbarat kuruluşlarının piyonu haline geliyor, (…)”
Bir grup çıkıyor -ki yine yukarıdaki tasnife göre bir psiko-seksüel kült topluluğudur- liderinin çocukluk arzuları doğrultusunda çizdiği bedensel üniforma sokulmuş robotlardan oluşan bir yapı oluşturuyor, sayamayacağım her türlü kanunsuz işlere bulaşıyor. (…)” (Mahmud Erol Kılıç, Yeni Şafak, 22.07.2018) https://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/metodik-yanlisa-devam-2046555
“(…) Dolayısıyla bir asrı aşan süreçte “ilân edilen” “hürriyet”i hayata geçirme alanında yönetenlerin siyasal eğilim, ideolojik tercih ve kişiliklerinden bağımsız olarak toplumsal bir başarısızlık yaşanmıştır. Hürriyetin “ilân” olunduğu 1908 yılında ya da Cumhuriyet döneminin ilk özgür seçimleri ile iktidarın el değiştirdiği 1950 senesinde “demokrasi kalitesi” açısından küresel ölçekte iyi bir yere sahip olan Türkiye bu konumunu koruyamamıştır. (…) Söz konusu hedeflere ulaşabilme alanında “Doğu Despotizmi” benzeri “günah keçileri” yaratmaksızın farklı nedenlerin sorgulanması gereklidir.
Bunların en önemlilerinden birisi “hürriyet” ve “demokrasi”nin siyasetimizin önceliği olmaması ve muhalefet söylemi ötesine geçememesidir.
1908’den beri yönetim değişimleri sonrasında yaşanan balayı dönemleri dışında “özgürlük,” iktidar projesi değil “muhalefet talebi” olmuştur. (…) Diğer bir ifade ile “özgürlük” defa’atle “ilân edilmiş” ama “iktidar”a gelememiştir. Siyasetin “mega söylemleri,” “büyük projeleri,” “beka savaşımları” içinde “liberal demokrasi,” “hukuk devleti” ve “özgürlükler” “bir sonraki hedefler” olmanın ötesine geçememiştir. Türkiye’nin bir “liberal demokrasi”ye dönüşüm projesine ve bunun “iktidara gelmesine” ihtiyacı vardır. “Anayasa” ve “sistem” amaç değil buna ulaşmanın araçları olmalıdır. (…)” (M. Şükrü Hanioğlu, Sabah, 22.07.2018)
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2018/07/22/iln-edilmekle-hurriyet-saglanabilir-mi
“Hayat artık müptelası olduğumuz bir seyirliktir. İnsan yaşamaya hiç zamanı olmayan bir seyircidir. Duygularımız başkalarının duygularıdır. Fikirlerimiz ıslah edilmiş standart fikirlerdir. Tepkilerimiz güdülenmiştir. Sevgilerimiz yönlendirilmiştir. Basmakalıp cümlelerle konuşur, paket ifadelerle meramımızı ifade ederiz. Aslında meramımız yoktur, yanımızdakinden alıp diğer yanımızdakine verdiğimiz havalı tekerlemelerimiz vardır. (…) Bizi kendi sınırlarımızın ötesine taşıyacak şeylere değil, kendimizden ibaret tutacak olanlara itibar ederiz. Zaaflarımızı sömüren kurgulara ram oluruz. Okuduğumuz kitaplar bizim hoşumuza gitmek üzere yazılmış kitaplardır. (…) Kendi çocuklarımızı inandıracak bir gerçeğimiz de yok. Kendi çocuklarımızdan bir şeyler öğrenmeye de yerleşik gururumuz elvermiyor. Önce zamanın getirdiklerine tereddüt etmeden teslim olduk. Şimdi türlü bahaneler üreterek yediğimiz herzelere meşruiyet kılıfları yetiştirmeye uğraşıyoruz. Daha ayıpsız bir hayat değil aradığımız şey, ayıpların daha görünmez olduğu bir hayat! Herkes kendi telefonunun bir karış ekranında tutsak! (…)” (Gökhan Özcan, Yeni Şafak, 23.07.2018)
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/selfie-2046572
No Comments