“Üniversite” konulu bir Açık Oturum’dan alıntılar
Teklif isimli 2 aylık düşünce dergisi‘nden (Mart 2023, Sayı: 8) başlıkta ifade edilen Açık Oturum’dan yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. Açık Oturum’a katılanlar İlahiyatçı akademisyenler olup Tahsin Görgün, İhsan Fazlıoğlu, Ömer Türker, Ahmet Ayhan Çitil, İbrahim Halil Üçer’dir.
Tahsin Görgün: Bismillahirrahmânirrahîm. Genellikle biz sorunları tartışırken daha genel bir perspektifte müzakere ediyorduk ama bu sefer sanki Türkiye’deki durumu dikkate alıp üniversitenin hâlini müzakere ederek Türkiye üzerinden genel anlamda universiteyi konuşmamız daha isabetli olacak gibi. Öncelikle bir hususu işaret ederek başlamak istiyorum: Türkiye’de özellikle son birkaç on yılda inşaat, mühendislik ve tıp gibi alanlarda önemli başarıların elde edildiğini söylemek mümkün. Bu başarıların bir cihetten üniversiteler ile doğrudan alâkası var. Mühendisler ve tabipler bu ülkenin üniversitelerinde yetiştiler. Misyonu, varlığını kendisine medyun olduğu toplumu bilgi konusu ve kaynağı olmaktan çok, malzeme olarak görüp, malzemesini içinde bulunduğu toplumdan alarak, onu sömürge düzeni veya dünya sistemine uyarlamak olan bir kurumun işi araştırma olamayacağı ve işinin en iyi ihtimalle ‘eğitim‘ olacağı; eğitimin de toplum içinden seçilmiş bir kesime, sömürgeci ülkelerin çıkarlarına -farkında olarak veya olmayarak- duyarlı belirli bir ‘elit‘ yetiştirmek olduğu söylenebilir.”
İhsan Fazlıoğlu: Selçuklular ile birlikte bilginin siyasî, dinî ve içtimâî kullanımı niyeti ortaya çıkıyor; elbette devletin gölgesinin denetimi altında. Bu ihtiyaç eğitimin ya da öğretimin kurumsallaşmasına neden oluyor. Artık bilgi sadece ve öncelikle belli bir hakikat araştırma yöntemi iddiası etrafında toplanan insanların merakına dayanmıyor. En büyük ölçekte söz konusu ihtiyaçların giderilmesi amaçlanıyor; hakikat araştırması bir çıktı yalnızca. Bu araştırmalarda nihai hedef hakikat değil, yarar. Kısaca bugünkü üniversitelerin birincil görevi araştırmak, bu araştırmanın çıktısı ise bilim ve teknolojidir yani teknoscience. Teknoscience‘ın amacı da icat ve inşâ edilmiş hakikat kovuğunda tırnak içine alınmış insanı, elden geldiğince psişik açıdan mutlu, biyotik açıdan da maddî eksikliklerinden arındırılmış bir tekillik haline dönüştürmeye çalışmaktır. Ahmet Ayhan Çitil: Ben de ikinizin söylediği şeylerden hareketle bir şeyler söylemek istiyorum. Dediğiniz gibi Batı üniversitesinde çok ciddî bir dönüşüm yaşanıyor. Bu tabii ki felsefedeki dönüşümün bir neticesi. İslâm medeniyetinde bilimlerin tasnifi konusundaki zirvemiz Taşköprülüzade’nin meşhur merâtibu’l-vücûd (varlığın mertebeleri) yaklaşımına dayalı. (…) En temelde kendinde olanın, hakkın öğrenilmesi esas. Batı fikriyatı, fizikte elde ettiği başarıların neticesinde kesbettiği güvenle öncelikle varlıkta zihnî olanı, zamanla ibârî (lisânî) olanı ve hattâ sonuçta kitabî (harfî) olanı merkeze geçirdiği çok cîddî bir dönüşüm. Dolayısıyla üniversitenin ilgi alanı hakikat araştırması olmaktan, hakikatin keşfi olmaktan ya da tahkikten çıkıyor.
No Comments