“Varolmanın Boyutları”

 

William Chittick’in Tasavvuf ve Vahdetü’l- Vücûd üstüne yazılarının İnsan Yayınları, ‘alternatif düşünce’ dizisinden kitaplaştırılmış (dördüncü baskı, 2013) duruma Turan Koç’un derleme ve çevirisi ile gelmesi sonucu, bu kitaptan yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Çağdaş dünyanın en kötü ve zararlı hatalarından biri, modern bilimsel bilgi ve onunla birlikte gelen teknolojinin meşrû ve tarafsız olduğu görüşüdür. Bu hatanın, bilimsel dünya görüşünde içkin bulunan yanlışları kavramak için kendi geleneklerinde bir sürü entelektüel kaynağa sahip olan Müslümanlar arasında zuhur etmesi özellikle şaşırtıcı olmaktadır. Kaldı ki, Batı’da da bilimsel tarafsızlık diye bir şey bulunmadığını gösteren çok sayıda filozof, tarihçi ve toplumsal eleştiriciler bulunmaktadır. (…)” (s.32)

“(…) Bir dünya görüşü Tanrı’yı dünyada, toplumda ve bizzat insanda hâzır ve nâzır gördükçe, Tanrı’nın ilgi ve alâkaları da hesaba katılacaktır. Böyle bir dünya görüşünde, insanlar yaptıkları her işte Tanrı’nın emirlerini gözetmek durumunda olduklarını bilirler; zira Tanrı onlardan aslâ uzak (absent) olamaz. Hıristiyan sonrası Batı dışında, pratikte her dünya görüşünde, Tanrı mütemadiyen insanlarla olduğu gibi olgu ve olaylarla da beraberdir (present). Tanrı, dünyada olup bitenlerle ilgili olarak insanlardan talepte bulunur, ve insanların bakışlarıyla ve hattâ cansız nesnelerle bile kendi istekleri doğrultusunda ilişki içinde olmalarını bekler. Bu konudaki başarısızlık sadece toplumun değil doğal dünyanın da bozulmasına yol açar. Kuranın ifade ettiği gibi, “Karada ve denizde insanların elleriyle işledikleri yüzünden fesat belirdi ki, (Allah) yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Olur ki dönerler onlar.” (Er-rûm, 30/41). (s.34)

“Modern, bilimsel rasyonalite mit ve hayâle yönelttiği saldırılarında rasyonalistik teolojiden çok daha katıdır. Bilim miti hurâfe olarak görür. Bilimsel rasyonalite bir dünya görüşüne hâkim olduğu ölçüde, dinî hayâl de artık dünyada veya insanın kendi içinde Tanrı’yı bulamaz. Böylece dünya ve insan (self) Tanrı’dan mahrum hâle gelir. Dünya ve ben (insan) hakkındaki kararlar Tanrı’ya değil, ulemâ ve rahiplerin rolünü üstlenen bilim adamları ve teknokratlara bırakılır. Modern Batı’da bu durum, bütün işlerde danışılması gereken bir uzmanlar mezhebi (cult) ortaya çıkarmıştır. Devlet düzeyinde olduğu gibi, kişisel düzeyde de açıkça uzmanlara bağımlılık söz konusudur; öyle ki insanlar kendi bağımsızlıklarını doktor, mühendis, teknisyen ve başka binlerce alanda uzmanlık kazanmış bilimsel ve teknolojik ulemaya terk etmektedir. Hattâ anneler bile çocuklarını artık uzmanlara danışmadan yetiştirmiyorlar. ” (s.34-35)

“(…) Tanrı’nın tenzîhîliğini ortaya koyma çabalarında rasyonel teologlar Tanrı’yı âlemden tecrîd etmektedirler (soyutlamaktadırlar). Akıl bölerek, ayırarak ve çözümleyerek iş görür. (…) Bütünü göremez; çünkü yapısı gereği böler ve tahlil eder. (…) Çözdüğü şey ise birbirine bağlılık ve anlamdır. ” (s.35) “(…) İnsanî meselelerde münhasıran rasyonel bir yöntemi takip etmenin sonuçlarına ilişkin son zamanlarda yapılmış en iyi tahlillerden biri, tarihçi John Ralston tarafından Voltaire’nin Piçleri: Batıda Aklın Diktatörlüğü adlı kitapta ortaya konur. Bu geniş kapsamlı araştırma, aklı, üzerine bir medeniyet oturtmak için temele koymanın dehşet verici neticelerini göz önüne sermektedir. Zaten akıl en basit şekliyle bir çözümleme yöntemidir. (…) O olsa olsa bölmek, çözmek, parçalamak ve indirgemek için bir yöntem sağlar. (…)” (s.35-36)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked