Yaşam ve ölüm
Hangisi bizim için daha sahi(h), daha gerçek? Hangisine daha yakînen (kesinlikle) inanıyoruz? Hani “Kur’ân”ın ikinci sûresinin 4. âyetinde gerçek îman edenler kastedilerek, “Ahirete de kesin olarak/şüphesiz bir bilgi ile inanırlar” deniliyor ya, öyle bir kesinlikle, yaşama inandığımız gibi ölüme ve ölüm sonrasına da inanıyor muyuz?
Müslüman olmadığını ifade edenlere sormuyorum bu soruyu. Müslüman olduğunu söyleyenlere de teorik anlamda veya düşünce düzleminde sormuyorum. Bizzat bu dünyada yaşarken, ânını bilmediği halde her an ölebileceğine kesin olarak inanan ve bu inanç gereği yaşayan insanlar tanıyor muyuz? Yoksa geçmişte öyle yaşamış insanlar olduğunu sadece kitaplarda mı okuyoruz?
Bu toplumun içinde yaşayan bir fert olarak izlenimimi ve düşüncemi ifade edeyim:
Ölümü, en azından, kendimiz ve en yakınlarımız için yaşam kadar sahici ve her an gerçekleşebilir bir vaka olarak göremiyoruz ne yazık ki. Görebilsek ona göre ve çok daha farklı yaşarız.
Nasıl ki dua ederiz ama kendimizden geçerek değil; ölüme ve ölüm sonrasına da inancımız ve bakışımız öyle. Bu dünya yaşamına olan ilgimiz ve hassasiyetimizle karşılaştırılamayacak kadar zayıf bir alâka söz konusu büyük çoğunluğumuzda ölüm ve ölüm ötesine yönelik. Tedbirlerimiz, düşüncelerimiz, kaygılarımız hep bu dünya hayâtımız için değil mi? Ölüme ve ölüm ötesine dönük, daha bu dünyadayken, yaşarken yani iş işten geçmeden dünyevî olanlara benzer ağırlıkta kaygılarımız, duyarlığımız, yapıp ettiklerimiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Denilebilir ki işte namaz kılıyoruz, zekat-sadaka veriyoruz, oruç tutuyoruz, kurban kesiyoruz, Hacca-Umreye gidiyoruz, dua ediyoruz. Bunları ne ölçüde sıdk ve samimiyetle, hakkıyle yapıyoruz? Dünya hayâtımıza olan ilgimiz ve hassasiyetimizle, titizliğimizle karşılaştırılabilir ağırlıkta mı bu yapıp ettiklerimiz? Görünür planda durum olumsuz maalesef. Elbette görmediğimiz, tanımadığımız, Allah katında değeri yüksek insanlar da vardır. Onları görsek tavrımız ne olur acaba? Keza karşılaştığımızda onların bize tavrı nasıl olur?
Oysa herkes ölüyor, ölecek; her tür yaşam tarzını temsil eden, her sınıftan, her düşünceden, her yaştan, sıradan veya sıradışı dediğimiz her insan. Türlü şekillerde: hastalıktan, kazâdan, âfetten, ansızın veya uzunca süre başkasına muhtaç ve bazı yeteneklerini kaybederek yaşadıktan sonra…
Bitmiyor ki iş ölmekle! Ezelî ve ebedîdir biz insanlar yani Allâh’ın kulları için hakikat. Allâh’ın ezelî ilminde takdir edilip kaydedilmiş ne varsa hepsi gerçekleşecektir. Dünya hayâtı da, ölüm de, kabir hayâtı da, tekrar dirilmek de, Hesap (Kıyamet) Günü de, Cennet de, Cehennem de, Allah’ın Cemâlini görmek de, hepsi hakikattir. İnsan içindir bunların hepsi. İnsanın imtihanı ise dünyadadır. Her insanın ömrü dünyadaki imtihanının süresidir. Sorumlu ve yükümlüyüz.
No Comments