“Yitirilmiş Hikmeti Ararken” adlı kitaptan (müellifi: İlhan Kutluer) bazı sözler/ifadeler (4)
“(…) İslâm dini için seçilen ismin insanın iç ve dış dünyasını bir barış yurdu haline getirmek idealine işaret ettiği fikri, eğer bir lafızcılıktan ibaret değilse, İslâm’ın terminolojik anlamlarının üzerinde oturduğu kavramsal sacayağı üzerinde durmak,
İslâm maneviyatının vaat ettikleri meselesiyle ilgili olarak da bir fikir verebilir.
Bu sacayaklarının ilki teslimiyet kavramıdır. (…) Burada sorulacak ilk soru teslim oluşun mahiyetiyle ilgilidir. (…) Bu sorular olsa olsa İslâmî anlamdaki teslimiyetin gerçek mahiyetini açığa çıkarıcı bir rol üslenebilirler. Onlar üzerinde düşününce anlıyoruz ki bizim ele aldığımız teslimiyetin ilk şartı gönüllülüktür. Gönüllü bir iştirakin ifadesi olmayan teslimiyetin İslâm olma fiilinin derin anlamları bakımından ahlâkî bir kıymeti olmayacaktır. (…)” (s.165)
“(…) Burada modern insanın özgürlük arayışı bakımından çelişik bir durum yoktur. Çünkü bu yöndeki tercihin gönüllü ve bilinçli olarak yapılması, özgürce yapılmış olması demektir. (…) Asıl olan bu teslimiyetle sağlanan doğrultunun verdiği inşirah yahut bu teslimiyetin işaret ettiği manevî yolculuğun getireceği özgürleştirici açılımlardır. Açıkçası Allah’a teslimiyet özgürleştirmeyi veya kendini gerçekleştirmeyi sağladığı için anlamlıdır. (…)” (s.166)
“(…) Hayatımızın psikolojik, sosyolojik, sosyo-kültürel, pedagojik, entelektüel, ethik, estetik ve politik tüm veçheleri ya farkında olarak ya da olmayarak belli otoritelerin yönlendirmesi altındadır. (…) Ancak yine hepimiz biliriz ki bütün bu otoritelerin yönlendirici etkisi nihâî, mutlak ve hayatımızın tüm yönlerini ihata etme kudretine sahip değildir, olmamalıdır ve bu yüzden zaman onlar karşısında eleştirel bir tutum takınmak gerektiğine de kail oluruz. (…)” (s.167)
“(…) Günümüzde İslâm maneviyatının vaat ve teklif ettiği şey otorite fikrinin modern bir paganizme dönüştüğü günümüz ortamında her türlü kurgulanmış ilahlaştırma karşısında ‘Lâ ilâhe’ demenin ve bununla da yetinmeyip ‘İllAllah’ diyebilmenin pedagojisini insanın yeniden ahlâkî tekemmülü adına hayata geçirmek olabilir. Çünkü İslâm maneviyatı açısından gerçek özgürlüğün teminatı kulluğun bilincine varmaktır. (…)” (s.168)
“(…) ‘İslâm olma’nın insana nasıl bir varoluşsal güvenlik alanı açtığıyla ilgili olarak Allah’ın isimlerinden birinin ‘el- Mü’min’ olduğunu hatırlamak yeterlidir. Bir müslümanın mü’min oluşu, Allah’a inanması ve güvenmesi demektir. Ancak Allah’ın el-Mü’min oluşu -her şeyi bilen Allah için inanç aktı söz konusu bile edilemeyeceğinden- güvenmekle ilgilidir ve Allah’ın sonsuz güven kaynağı olması demektir. Açıkçası Allah’a iman eden kişi O’na güven duymakta ve Allah da ‘el- Mü’min’ olarak kuluna güven vermektedir. Bu anlamda İslâm imanı, Allah ile kulu arasındaki bir güven sözleşmesi olarak görülmelidir. (…)” (s.169-170)
No Comments