“Yitirilmiş Hikmeti Ararken” adlı kitaptan (müellifi: İlhan Kutluer) bazı sözler/ifadeler (7 ve son)

 

“(…) Eğer kelime oyunu yaptığıma hükmetmeyecekseniz şöyle söylenebilir: Ortada bir kriz varsa, kriz kritik bir durum almışsa, kritikler başlayacaktır.(…)” (s.292)

“(…) Aslında dayanmamız gereken ilkeyi Türk kültür coğrafyasının tapu senetlerinden biri olan Mevlânâ pergel metaforuyla ortaya koymuştu: Pergelin sabit ayağıyla kültürel değerlerimizin üzerinde sağlamca durmak ve döner ayağıyla bütün yerküreyi yeni açılımlar gerçekleştirecek biçimde dolaşmak. (…)” (s.295)

“(…) Ve eğer rasyonel olmak ‘aklın sınırlarının ötesindeki’ bir mistisizm anlayışını reddetmek ve böyle bir mistisizmi İbn Sînâ sisteminden dışlamak anlamına geliyorsa şu söylenmelidir: İbn Sînâ’nın sistemi baştan aşağı aklîdir; Tanrı, din, nübüvvet, âhiret… vd. gibi teolojik öğreti ve inançları tamamen aklın yöntemleriyle açıklar. Hattâ mucize, keramet gibi olağanüstü fenomenlerin tabiatı yöneten ilkelerle ilişkili olduğunu ve sebep-sonuç dizgesi içinde açıklanabileceğini öngörür. (…) Onun akıl kavramını belki kutsal ile bilgi arasındaki bağlantıyı kurarak, kutsalı tecrübe eden ve esasen el-‘akl (Intelectus) ile eş anlamlı olan geleneksel el-kalb kavramıyla karşılaştırmak daha uygundur. (…)” (s.394)

“(…) Felsefeden aldığı etkiler ve/veya felsefe karşısında geliştirdiği tepkiler bir yana, salt İslâm’da felsefî düşüncenin gelişim yahut değişimi açısından bakıldığında Gazzâlî’nin yalnızca İslâm kelâm geleneğini değil, İslâm felsefesi geleneğini de metafizik ve epistemoloji açısından bir ölçüde yönlendirdiği belirtilmelidir. (…) Ayrıca onun çalışmalarının felsefî birikimle sünnî dünyanın daha derinlemesine temas kurmasını sağlayıcı bir etki doğurduğu da hatırlanmalıdır. Zira sünnî dünyada felsefe karşısında Gazzâlî’ye gelinceye kadar nisbeten cılız kalan ilgi, bu düşünürün sünnî dünya adına felsefe geleneğiyle hesaplaşması yolunda ortaya koyduğu eserlerle göz ardı edilemeyecek bir çekim alanına kapılarak canlanmış ve bilindiği gibi Fahreddin er-Râzî’nin eserlerinde kusursuz biçimde ifadesini bulan müteahhirûn kelâmı şeklinde kendini yeniden üretmişti. (…)” (s.396-397)

“(…) Ancak itiraf etmeliyiz ki, Gazzâlî’nin Tehâfüt‘ün mukaddimelerindeki sert üslûptan yansıyan psikolojisi, arayış içinde fakat aradığını bulamamış olan bir Müslüman entelektüelin hayal kırıklığından çok, dinî ilkelerin korunması adına felsefenin ilmî otoritesini yıkmaya yönelik bir kararlılığı ifade etmektedir.” (s.400)

“(…) Her ne kadar ilim geleneğine bağlılık bakımından herhangi bir epistemolojik kopmadan söz edemesek de tasavvufî yönelişin ardından tefekkür dünyası şekillenen Gazzâlî, ‘Medreseli Gazzâlî’yi inkâr etmemekle birlikte artık daha çok ‘ihyâ‘nın müellifi Gazzâlî’dir. İsterseniz, İhyâu ulûm’d-dîn Gazzâlî’nin din ilimleri projesinin yöneldiği teleolojik zirveyi temsil ediyor da diyebilirsiniz. (…)” (s.411)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked