“Akademinin Peşine Düştüğü Büyük Sorular Bizim Sorularımız mı?”
Ahmet Ayhan Çitil‘in Teklif isimli 2 aylık düşünce dergisinde (Temmuz 2023/Sayı 10) yukarıdaki başlıkla çıkan yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Bugün hâlâ etkisini hissettiren Ortodoks (pozitivist) bilim anlayışı, öncelikle Hume ve Kant’ın, daha sonra da semantik gelenek olarak anılan ve dili felsefî faaliyetin merkezine yerleştiren bir grup düşünürün, metafiziksel olanı felsefî söylemden elemesi üzerine kuruludur. (…)
Bilhassa 20. yüzyılın ortalarından itibaren etkisini daha çok hissettiren pragmatist bilim anlayışı ise metafiziğe karşı -ilk bakışta- ilkesel bir karşı çıkış içermiyor gibi görünmektedir. Bu anlayışa göre insanlığı bir arada tutma, konumlandırma ve yönlendirme konusunda bir işlev gördüğü ölçüde metafizik, kökten biçimde reddedilmemelidir. Ancak daha yakından bakıldığında pragmatizmin izin verdiği biçimiyle metafizik, hakikat iddiasından vazgeçmiş ve bilimlerin destekçisi olmanın ötesine geçmeyen bir düşünce biçimine karşılık gelmektedir.
Bilimsel düşünmeyi esas alan ve metafiziği yukarıda anılan biçimlerde konumlandıran bu gelişmelerden hareketle (bir zamanlar klasik metafiziğin ilgi ve tartışma alanına giren) Tanrı’nın varlığı, Tanrı-Evren ilişkisi, canın varlığı ve Tanrıyla bağı, özgür iradenin imkânı, İyi, Doğru, Güzel gibi terimlerin işaret ettiği şeylerin kendindeliği, bilinç sahibi bir varlığın fiziksel bir evrende var olabilmesinin tatmin edici bir açıklamasının verilmesi, bir temsilin nasıl olup da kendi dışında bir varlığa işaret edebildiği veya işaret etme bağıntısının kuruluşu, … gibi tema ve soruların insanlığın ilgi alanının dışında kaldığını söylemek pek mümkün görünmemektedir.
Bahsedilen ilginin devam etmesinin bir nedeni insanların -önemlerine binaen- bu soruları sormaktan kendilerini alamamalarıdır. İnsanlar hayatta kalabilmek, doğal veya toplumsal tehditleri en aza indirmek, arzu ettikleri konfora ulaşabilmek vb. nedenlerle bilimlerin elde ettiği sonuçları, bu sonuçların mümkün kıldığı teknolojileri elbette değerli görmektedirler. (…) Hemen her bilim dalında bilimsel söylemin kuşatıcılığının dışında olmasa da sınırında yer alan bazı temalar ve nesneler bulunmaktadır. (…) Bunlar bilimsel faaliyete önceliği olan bir kavrayışa dayanıyor gözükmekte ve bilimsel söylemin içerisinde tam ve kuşatıcı bir açıklamaya kavuşamamaktadır. (…)
İnsanlığın bahsedilen metafiziksel sorularla ilgilenmeleri in bir diğer nedeni ise, başka bir tür meraktan kaynaklanmaktadır. İnsanlar, kendilerine bir sınırın varlığından söz edildiğinde neredeyse kaçınılmaz biçimde bu sınırların ötesini düşünme eğilimine girmektedirler.
Sonuç olarak, çağdaş dönemdebilimsel bilgiye çizilen çerçeve, az önce önemlerine işaret ettiğimiz metafiziksel sorulara bir arayışını beraberinde getirmiştir. Bu cevap arayışı -klasik tabirleri kullanacak olursak- burhanî bir sonuca ulaşma amacını gütmekten çok cedelî tartışmalara kapı aralamaktadır. (…)
Dolayısıyla, akademinin ‘büyük’ soruları saf bilimsel bir ilgiden kaynaklanmakta; bahsedilen cedelî tartışmalarda bir tezin veya cevabın zımnen kabul edilmesi üzerinden formüle edilmektedirler. Bu itibarla, söz konusu bu büyük sorular, Müslümanların dikkatle sorgulaması gereken ideolojik çekirdekler barındırmaktadırlar.
Akademinin büyük sorunlarıyla hangi soruları kastettiğimizi örneklemeye çalışalım:
“Dil insan dışı bir ortamda üretilebilir mi?” “Yapay zekâ ne ölçüde geliştirilebilir?” “Dilin sentaksı sonlu bir kuram içerisinde yeniden üretilebilir mi?” (…) “Kozmoloji mekanik fiziğin sınırları içerisinde kuşatılabilir mi?” (…) Klasik mekanik ile Kuantum mekaniğini bir araya getirecek genel bir mekanik kuramı geliştirilebilir mi?” (…) “Tarih arka plana itilenleri, görmezden gelinenleri de dikkate alınacak şekilde kuşatıcı biçimde yazılabilir mi?” (…). Akademinin peşine düştüğü bu büyük sorular, bizim de gönül rahatlığıyla ilgileneceğimiz, çözümlerine katkıda bulunmak için gerekli azami gayreti göstereceğimiz sorulardır diyebilir miyiz? (…)”
No Comments