Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-I Önsöz’den alıntılar
Eser Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin, Tercüme ve Şerhi (merhûm) Ahmed Avni Konuk‘a ait, Yayına Hazırlayanlar Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve (merhûm) Dr. Selçuk Eraydın‘dır. M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları (İFAV), Yedinci Baskı, 2017. Bu Cildin MUKADDİME (ÖNSÖZ), başlığı altındaki Bölümünden yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Ma’lûm olsun ki, ‘vücûd‘ (varlık) insânî hakikat olan vâhidiyyet mertebesinden rûh mertebesine indiğinde üç marifet hâsıl oldu ki, birisi nefs marifeti yani kendi zâtını ve hakikatini bilmek; diğeri Mübdî (Var eden, yaratan) marifeti, yani kendisinin mûcidini bilmek; üçüncüsmûcidine karşı fakr ve ihtiyacını bilmektir. Bu marifet gayriyyeti (başkalığı) içerir. Ve bu rûh Muhammedî (s.a.v.)’dir. Diğer ruhlar (ervâh) onun şerefli rûhunun cüz’iyyâtıdır (tikelleridir). Onun için (S.a.v.) Efendimize ‘Ebu’l-ervâh‘ (rûhların babası) da derler. Bu rûh tümel aklın sûretidir ki ‘hakîkî âdem‘dir. ‘Varlık’ tümel aklın sağ tarafı ve ‘imkân’ sol tarafıdır. Ve Havvâ tüm nefsin sûretidir ki, ilk aklın sol kaburga kemiğinden var oldu. Ve bu muhtelif belirmelerin ortaya çıkışı ile çeşit çeşit sûretlerin doğuşları tüm akıl ile tüm nefsin izdivâcından hâsıl oldu. Nitekim Hak Teâlâ hazretleri buyurur (anlam olarak:) ‘Ey insanlar! Sizleri bir tek kişiden (Âdem’den) yaratan, ondan da eşini (Havvâ’yı) vücuda getirerek, ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun. Ve yine kendisinin hürmetine birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah’tan korkun.‘ (Nisâ, 4/1) (…) “
“Şu halde tüm akıl ile tüm nefs bu habbeye (buğday vs. tanesi) yakın olmadıkça ‘İhbitû’ (ininiz!) (Bakara,2/36,38) emriyle zât cenneti’nden, sûret ve belirimler âlemine inmediler. Ve onların bu yasaklanmış ağaca yaklaşmaları vehim iblîsinin tüm nefse ve tüm nefsin de tüm akla galebesi ile vâki oldu ki, bu kesâfet âleminde onların zürriyetleri olan âdemî fertler de her an hayâlî çokluklara ve Kur’ândaki lanetlenmiş ağaca gönül vermişlerdir. Hak Teâlâ hazretleri bu hakîkate işareten Kur’ân-ı Kerîm’inde anlam olarak “Ey şerefli habîbim! zikr et şu vakti ki, biz sana dedik; muhakkak senin Rabb’in insanları ulûhiyet zâtı ile kuşatmıştır”; yani onların hakikî varlıkları yoktur; belki cümlesi isimlerimin gölgelerinden ibârettir. Ve gölgeler ise hayâldir. “Ve bizim sana gösterdiğimiz rüya ve Kur’ânda olan lanetlenmiş ağaç insanlara fitnedir”, yani sana gösterdiğimiz bu belirmeler çokluğu rüyadır. Nitekim sen de bu hakikati anladın da İsrâ, 17/60’daki ‘hitâb kâf’ı’ hakikatler ve nisbetlerin tümünü toplayıcı olan muhammedî belirmedir. Bu rü’yet nitelemesi gören ve görülen ister; bunlar ise çokluktur. (…)”
“Şu halde ey fıtnat (anlayış) sâhibi! Kur’ân-ı Kerîm mâzideki Âdem ve Havvâ’dan değil, bizim her günkü hâllerimizden bahsediyor. Biz ise bu hadiseyi mâziye indirgeme ile, kendi hâlimizden gaflet ediyoruz.”
(Bakara, 2/36,38)
No Comments