“Allah sizi ve sizin fiillerinizi yaratmıştır.”

 

“Hak Sübhânehû ve Teâlâ hazretlerine ma’rifetin yolu, isimleri ve sıfatlarındandır. Çünkü esmâ ve sıfâtının hepsi bu Allah isminin altında içkindir. Bundan dolayı esmâ ve sıfâtın aracılığı olmadıkça Hakk’a vusûl mümkün olmadığı âşikârdır. Bu îzâhdan Allah Teâlâ’ya bu isim, yani Allah ismi yolundan başka yol ile vusûl imkânsızdır. Hakikatle tahakkuku itibariyle varlığa varlık kazandıran, bu Allah ismidir. Bu bâbdaki yol, bununla açıklığa kavuşmuştur. Bu isim, insanda kâmil olan ma’nânın mührüdür. Ve bu isim ile merhûm, Rahmân’a muttasıl (ulaşan) olmuştur. Yalnız hâtemin nakşına nazar eden, yalnız isim ile, Allah’la berâberdir. Hâtemin menkûşâtından (nakışlarından) yükselmişse, sıfatlarla, Allah ile berâberdir; (…)

Hak Sübhânehû ve Teâla hazretleri bu Allah ismini, insan için mir’ât (ayna) yaptı. İnsan vechi ile o aynaya bakarsa “Allah var, O’nunla berâber hiçbir şey yok” sözünün hakikatini bilir ve işitmesinin sem’ullâh olduğu; görmesinin basarullah olduğu; kelâmının kelâmullah olduğu; hayâtının hayâtullah olduğu; ilminin ilmullah olduğu; irâdesinin irâdetullah olduğu; kudretinin kudretullâh olduğu kendisi için münkeşif (açılmış) olur; ve bu inkişâf asâlet yolu iledir. Yine o sûrette bunların hepsinin kendisine nisbeti âriyet (ödünç, eğreti) ve mecâz yoluyla ve Cenâb-ı Hak için mâlikiyet ve hakikat yoluyla olduğu kendisinin bilineni olur. Cenâb-ı Hak Kur’ân’da: “Allah sizi ve sizin fiillerinizi yaratmıştır” (Saffât, 37/96) buyurmuştur. Yine Kur’ân’da “Hak’dan başkasına taparsanız, onlar sanemlerdir (putlardır) ve ifk (iftira) yaratmış olursunuz” (Ankebût, 29/17) buyurmuştur. Burada onların yarattığı şey, Allah’ın yarattığı şeydir. Onlara nisbet olunan halk, âriyet ve mecâz yoluyla, Cenâb-ı Hak için mâlikiyet yoluyladır. Bu isim aynasına bir kimsenin yüzü bakarsa, bu ilmi zevk olarak kazanır ve onun katında ilimler, tevhîdden sâbit olan vâhidiyet ilmidir. Ve bu makâm kimin için hâsıl olursa, Allah’a duâ eden kimseye mucîb (icâb eden / gereken) olur. O kimse ismullahın mazharı olmuş olur. Bu mertebeden terakki eder ve adem (yokluk) kudûretinden (kederlerinden), vâcib varlığa ilim şekliyle tasaffî (saflaşma/durulma) ve terakkî eder. Ve Cenâb-ı Hak o kimseyi hudûs (sonradan peyda olma) habâsetinden (kötülük/alçaklık), kıdemin (kadîm olma) zuhûruyla tathîr ederse (temizlerse), o kimse Allah isminin aynası olur. Bu sûretle ismullah ile berâber mütekâbil iki ayna gibi olur. Bu iki aynadan birisinde olan, öbürüsünde de bulunur. Bu mertebeye nâil olan kimseye dua edene Cenâb-ı Hak mucîb (icâb eden) olur. Allah o zâtın gazabı ile gazablanır, rızâsıyla râzı olur. (…) Bu makâmın sâhibi yalnız Kur’ân okur. Zâtî tecellîye mazhar olan, inzâl olan kitabların hepsini okur, bunu anla!”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked