“Batı ayakta durduğu sürece müstemlekeciliğin yeri sağlamdır.”

 

İsmet Özel‘in ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında DOST VE KOMŞU başlığıyla çıkan yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?ld=2 …) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

Komünist Bulgaristan’ın başbakanlarından veya dış işleri bakanlarından birisi Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında Türk ahlâkının yüceliğine işaret kastıyla dost ve komşu kelimelerinin Bulgarca karşılığı bulunmasına rağmen Bulgar halkının bu iki kelimeyi Türk dilinde telaffuz etmeği tercih ettiklerini söylemişti. Yani Türkler hâkimiyetleri altına aldıkları topraklarda ahlâki tecrübeleri itibariyle dikkat çekmişlerdir.

Balkanlarda Türklük yiyip içmeği, oturup kalkmağı bilmenin işareti sayılmıştır.

İki kavram var ki, çağlar boyunca insanları bir hizada tutma işinde başrolü oynamıştır: Bunlardan ilki otoritedir. Kelime Latinceden gelir. Eski dilde sulta, yeni dilde yetke olarak bilinir. Emretme gücünün, siyasi veya idari ceberutluğun bir adıdır. İkinci kavram da anlam bakımından birincisine yakındır: Hegemonya. Bu ise kökü Yunanca’da bulunan bir kelimedir. Anlam olarak her ne kadar bir devletin diğeri üzerindeki ezici üstünlüğünü dile getirse de beşeri münâsebetlerimizi kazâsız belâsız yürütebilmemiz için farkına varsak da varmasak da boyun eğdiğimiz usûlleri ve tavırları kapsar. Menşeini Antik çağda bulan Batı medeniyeti zikrettiğim iki kavrmın zihnimizde menfi çağrışımlar doğurmasına sebep olmuştur. Batılı beşeriyet içinde makbul bir alana kavuşmak için hürriyeti aramak ve bulmağa yüksek bir yer tahsis etmiştir. Ne otoriteye boyun eğilmesini memnuniyetle yad eder, ne de bir gücün hegemonyası altında bulunmak isteriz.

Oysa müspet yönleriyle otorite ve hegemonya beşerden insana geçişte yeri doldurulmaz birer kavramdır. Yetişkenlerin desteğini almadan ne yürümemiz, ne de konuşmamız mümkün olacaktır. İlişkilerimizi toplum olarak yaşamağı her nasılsa başarmış insanların tavır ve davranışlarını körü körüne taklit ederek kurarız. En demokratik toplumda bile bize serbestliği sözün ve hareketin cazibesini yaratmış kişileri örnek almak, giderek onların yoluna katılmağı kaçınılmaz saymak sağlar. Yani “ilerlememiz” bütün şartlarda ancak bizden başka birilerinin etkisini ve gücünü kabullenmemiz ve o birilerinin çizdiği hudutları güvenli bulmamız sûretiyle olur. Türk dilinde serbest demek “başı bağlı” demektir. Baş neye bağlıdır? Hiç şüpheniz olmasın ki, şeriata, yani İslâm şeriatına. Birlikte yaşamanın teminatını ancak birbirimize dostça davranmakta ve komşuluğun hakkını vermekte buluruz. Dostça davranmadığımız ve komşuluğun hakkını vermediğimiz zaman mü’min kendisi olmaktan çıkar ve mü’minin yerini rakip alır. Rakiplerin çağı çatışmaların, çelişkilerin ve şaşırtıcı sonuçların çağıdır.

Şahadet dünyası olarak bildiğimiz yer zâten çatışmaların, çelişkilerin ve şaşırtıcı sonuçların mekânı değil midir? Hayır, değildir. Dünyada elbet rekabete, çatışmalara, çelişkilere ve şaşırtıcı sonuçlara şâhit oluyoruz. Ne var ki bu saydıklarım hayatın ekseni özelliği taşımaz. Hayatı fışkırtan uzlaşma ve uyumdan başkası değildir. Can taşımak ortama dâhil olmaksızın mümkün değildir. Biz insanlar ömrümüz içinde mahvolmayı önlemek üzere çatışır ve savaşırız. İnsanlığa yakışan olumsuz şartları yok etme çabasıdır. Biz Müslümanlar sadece olumsuz şartları değil, bilhassa olumsuzluğu yok etmek üzere cihad ederiz. Küfretmek hakikatin üstünü örtmek demektir. Fetih ise açmak anlamına gelir. Fethederiz, yani hedef aldığımız alanda küfre son verir, hakikatin üstündeki örtüyü kaldırırız. Dostluk ve komşuluk fetih fetih gerçekleşmeden tebellür edemez.

Dünyadaki ömrümüz içinde cennete ulaşmayacağımızın, cehennemle karşılaşmayacağımızın bilincinde olduğumuz halde mücâhededen geri durmayız. Niçin yaparız bunu? Niçin aç kalan komşumuzdan sorumlu olduğumuzu, derdini dindiremediğimiz dostumuzun niçin bizi kedere boğduğunu düşünürüz? Çünkü nâzil olan Kur’an yeryüzünü bu yanımızda Müslimler, öte yanımızda gayri-Müslimler bulunmak üzere iki parçaya ayırmıştır. Müslümanların fikir yapısı mü’minlerin parçalanmaz bir bütün oldukları gerçeğiyle teşekkül etmiştir. Diğer taraf ahlâkını hakkın güçlüye teslim edilmesine ayarlamıştır. “Zapt et ve müstemlekeleştir.” Batı’ya vücut veren de, Batı’yı ayakta tutan da bu şiardır.

Batı ayakta durduğu sürece müstemlekeciliğin yeri sağlamdır. Biz Müslümanlar komşuluğun hakkını vermez, birbirimizi dost bellemezsek denetim altında bulunmağı tabiî karşılayacağız. Toplumun dokusunun günden güne hırpalandığı kimin umurunda? Toplum hırpalandıkça vampirler çoğalıyor. Vampirlerin bu ülkenin hâline ağlayacağını mı hayal ediyorsunuz? “

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked