“Çiçekler bakanlara aittir” bahsi

 

En üstün ve düzgün ayna Hz. Peygamber’in aynasıdır. Allah onun aynasına olabilecek en mükemmel sûrette tecellî etmiştir. Sen de Hz. Muhammed’in aynasına tecellî eden Hakk’ı görmeğe çalış ki belki o tecellî senin aynana da yansır; O’nu Muhammed’in gözüyle ve Muhammedî sûrette görebilirsin. O’nu kendi sûretinde görme! Bir adam “Ben Allah’ı gördüm, bu görmek Ebû Yezid’i görmemi anlamsız kıldı” dediğinde, diğeri şöyle demiştir: “Ebû Yezid’i bir kere görmek Allah’ı bin kere görmekten hayırlıdır.” Müstağnîlikten söz eden adam Ebû Yezid’i gördüğünde ölmüş. O’nun durumu Ebû Yezid’e bildirilince şöyle demiştir: “Allah ona kendi ölçüsünce tecellî eder. Bizi gördüğünde Hak ona bize göre tecellî etmiş, buna güç yetirememiş, hemen ölmüştür.” Bu hikâye meşhurdur ve bu durum işaret ettiğimizin aynıdır.”

Bunlardan birisi de “Çiçekler bakanlara aittir” bahsidir :

Yeryüzünün çiçeği bir fitne / Yeryüzü ahalisini hükümleri kuşatır/ Onu idrak etmek de fitne / İdrak edilen O’nun alâmeti

Şöyle demiştir: “Gözlerin en güzel nimeti bahçedeki çiçeklerdir. Âyette “Yeryüzünün çiçeği bir fitne / Yeryüzü ahalisini hükümleri kuşatır / Onu idrak etmek de fitne / İdrak edilen O’nun alameti ”

Şöyle demiştir: “Gözlerin en güzel nimeti bahçedeki çiçeklerdir. Ayette “Yeryüzündeki her şeyi onun süsü yaptık .” denilir. (el- Kehf 18/7) Yeryüzündeki en güzel zînet ve süs Allah adamlarıdır (ricalullah). Sen de kendilerinden olabilmek üzere, Allah adamlarını klavuz edinmelisin. Arz/ toprak olduğun sürece, çiçeklerin zînetinin bulunduğu bir mahalsin. Onlar maksadı teşkil eden meyvenin delilleridir ve bu sayede hayat ona yayılır. Meyve hayvânî ve duyusal besin demektir. Arz oluşun kendi makamında ve yerinde bulunurken, bir de gök haline gelirsen, bu durum kemâl demektir. Allah adamlarının bir kısmı kendi arzının varlığını ifna (yok) eder. Bu durum “Yeryüzünün üzerindeki herkes fanidir” (er-Rahmân 55/26) âyetinde belirtilir. Böylelikle ârif insan yeryüzünün zâhirinden / sırtından batnına / bâtınına ve içine intikal eder, yoksa ondan tamâmen uzaklaşmaz. Aksine onun anlamını hakka’l-yakîn bir şekilde idrak eder. Zâten de böyle olmalıdır. Bir gök hâline geldiğinde ise bu kez nurların, yani yıldızların ışıklarının çiçeklerinin bulunduğu mahal olursun. Onlar bilgi hayatı anlamındaki manevî hayatı gösteren şeylerdir.”

Bunlardan birisi de “Bazen fitne gizlenmedir” bahsidir:

Korunmuş kişi kendi fitnesinde gizlenir / Onu koruyan cennetinde saklar / Düşman okları sakınır ondan / Ârif de cennette böyledir

Şöyle demiştir: “Hiç kuşkusuz fitne cennet, yani örtü demektir. Fitne bulunduğunda zatının kendisine döneceği işten ve şeyden seni perdeler / örter. Çünkü fitne vaktinde senden neyin geleceği hususunda Hakk’ın gözü sana yönelmiştir. Nefsine tam hâkim oluncaya kadar, imtihan etme ve sınama! Güçlerini kendine ait kılıp işin kendinde bulunduğu durum ile arana perde çekme ki, bu fitnenin senden çıkardığı şeyi görebilesin. Bir insan böyle bir açmazdan kurtulmak isterse, fitneden önce üzerinde bulunduğu asla bakmalıdır. Allah seni o asla çevirmiştir. Bu durum “İnsan daha önce bir şey değilken kendisini yarattığımızı hatırlamaz mı?” (Meryem , 19/67 ) âyetinde belirtilir. Allah’ın karşısındaki hâline bakmalısın! Hak karşısında bulunurken var olan bir şey değilsin. Varlık şeyliğinde de O’nun karşısında bu hükümde bulunmalısın. Buna sadece ilâhî hitâbın gerektirdiği şeyleri ekleyebilirsin; öyleyse hitabın sınırında dur.”

Bunlardan birisi de “Hıyanete hainlik eden emanete de hainlik eder” bahsidir.

Ey izzetinde perdelenmiş olan! Hâin kişiye kisvesinden bakma / Sırrın tuzağı onun yaratılışında / İzzeti hakkında bir hâinlik

Şöyle demiştir: “Bu sır Allah ehli olan temyiz ve muhasebe ehlinin gâfil kaldığı bir sır iken bu makama ulaşmayan Allah ehlinin durumu ne olabilir ki? Şöyle ki, hâinliğe ancak emaneti yerine getirmekle hıyanet edebilirsin. Başka bir ifadeyle emâneti ehline verirken -hâin olmadığını zannederken- hâin olursun. Çünkü hâinlik de kendi hükmünü senden talep eder ve onun hükmü herkese işler. Kur’an’ın ifadesine göre, insan hiç kuşkusuz emânetin taşıyıcısıdır. Onu yerine getirirse hâinliğe hâinlik ederken, yerine getirmezse emânete hâinlik etmiş olur. Hâinlik bir emânettir, sen de onu ehline ulaştır, gerçek bir ehli varsa o emânetten kurtul; ehli yoksa emânet değildir. Bilmelisin ki, bu işten kurtulmak Hakk’ı müşshede etmekle mümkündür. Yani O’nun senin duyman, görmen ve diğer bütün güçlerin olduğunu müşahede etmen lâzımdır. Bu durumda verilecek bir emanet yoktur. Çünkü sen bütün olursun. Demek ki hainlik olmadığı gibi hainlik edilecek veya emânetin verileceği biri de yoktur.” Bunlardan birisi de “Uzaklaşmak, uzaklaşmaktır” bahsidir : Uzaklaşmağa meyleden kimsenin düsturu ihsandır / Bize meyleden bizim kıymetimiz / Nereye dönersen O’na bak / Korkuyla ve sevgiyle O’nu bulursun

Şöyle demiştir: “Konuşanlar arasında uzlaşmayla tespit edilmiş lafızlardaki farklılık nedeniyle hükümler değişmiş, farklılaşmıştır. Bununla birlikte anlam bir iken fâil tek değildir. Haksızlık meyil olduğu kadar adâlet de meyil demektir. Bâtıla meyletmek zulüm iken Hakk’a yönelmek adâlettir. Fakat her ikisi de meyildir. Öte yandan hanif dini Hakk’a yönelmek demekken zulüm de Hakk’ın olmayışına yönelmektir. Meyil olması itibariyle her ikisi de birdir, aralarındaki tek fark yoldur. Bu nedenle Allah ‘ iki yol’ tabirini kullanmıştır. Bunlardan her birisi bir meyil olunca haksızlık ve zulüm şeytana yönelmek olmuştur. Aynı şey adâlet, eğrilik ve uzaklaşmak gibi kelimelerle de geçerlidir. Her meyil şeytana yönelmektir. Bilindiği gibi bâtıl yokluktur ve o yokluk varlığın mukabilidir. O halde Hak ile didişen ve çekişen sadece bâtıldır. Fakat ilahî gayret bunu ikrar etmemiş (bildirmemiş) hüküm vererek şöyle buyurmuştur: “Bütün iş O’na döner (Hud, 11/123) Burada Allah bâtıla meyli kendisine döndürmüş, meyli bâtıldan alarak onu Hakk’a çevirmiştir.” Bunlardan birisi de “Güneşin batışında nefsin ölümü vardır” bahsidir: Güneşin batışı nefsin ölümüdür / Toprağa girmiş ışığa bakınız / O ruh Allah’ın bizdeki rûhudur / Üfleme esnâsında geri dönmeğe başlar / Kendisinden çıktığı ecele doğru döner / Dönerken ve giderken acele eder

Şöyle demiştir: “Nefs tıpkı güneş gibi Allah’a izafe edilen ruhtan üfleme yoluyla doğar ve bedende batar. Böylece havayı karartır ve şöyle denilir: “Gece geldi, gün döndü.” Nefsin ölümü onun bedende bulunmasıyken bedenin hayatı nefsin onda bulunmasıdır. O güneşin battığı yerden doğması kaçınılmazdır. O gün “Kişiye imanı fayda vermez …’ (el- En’am 6/158)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked