Fîhi Mâ Fîh’den alıntılar
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin bu eserinden (Tercüme: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Dr. Selçuk Eraydın, 8. Baskı; İstanbul, 2009, İZ Yayıncılık) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Öyle sanırdım ayrıyım, dost gayridir, ben gayriyim / Bende olup işiteni bildim ki ol cânân imiş” (Niyâzi-i Mısrî)
“Böylece elinizden çıkana üzülmeyiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenenleri sevmez.” (Hadîd, 57/23)
“Nereye, hangi semte döner, yönelirseniz Allah’ın yüzü işte oradadır.” (Bakara, 2/115)
“Siz ey insanlar, hiç şüphesiz o halden bu hâle bineceksiniz. Öyleyse onlara ne oluyor ki îmân etmiyorlar?” (İnşikâk, 84/19-20)
“Her işde insana rehber olan derddir. Bir kimsede bir işin derdi ve o işin heves ve aşkı derûnunda peydâ olmadıkça, o işe kasd etmez ve o iş derdsiz ona müyesser olmaz. Dünyâ olsun, âhiret olsun, neccârlık olsun, pâdişahlık olsun, ilim olsun, amel olsun vs… Hz. Meryem’de haml derdi peydâ olmadıkça, o ağaç tarafına gitmedi. Nitekim Hak Teâlâ buyurur: “Derken doğum sancısı onu onu bir hurma ağacına dayanmağa sevk etti.” (Meryem, 19/23) O ders onu ağaç tarafına götürdü; ve kuru ağaç meyvedâr oldu. Ten Meryem gibidir ve herbirimizin Îsâ’sı vardır. Eğer bizde derd zuhûr ederse, Îsâ’mız peydâ olur ve doğar. Ve eğer derd olmazsa, o gizli yoldan gelen Îsâ yine aslına vâsıl olur. Ancak biz mahrûm ve bî-behre (behresiz / hissesiz) kalırız. Şiir: (İzâhen tercüme: Can içeriden fakra ve tabiat dışarıdan levâzım tedârikine ve dîv-i nefs (nefs şeytanı) kesret-i eklden (yemek yeme çokluğundan) hazımsızlık illetine mübtelâ olduğundan, bunların genelinden mürekkeb olan Cemşîd, yani insan, sabah neş’etinden beri manevî gıdasını bulamayıp aç kalmıştır.
No Comments