FÎHİ MÂ FÎH’den alıntılar
“Âlem gafletle kâimdir. Eğer gaflet olmasa, bu âlem baka (Baki olma) bulmaz ve Hak şevkı ve âhiret yâdı, şükür ve vecd o âlemin mimârıdır. Eğer herkes bu cihete dönse, hep o âleme gitmemiz ve burada kalmamamız lâzım gelir. Halbuki iki âlemin kıyâmı kıyâmı için, Hak Teâlâ Hazretleri burada olmamızı murâd eyler.”
“Takdîr-i ilâhi’yi bilmez, kul eder tedbîr / Meşhûr meseldir bu, tedbîri bozar takdîr.”
“Halk, azim ve tedbirlerin bâtıl olduğunu ve hiçbir işin kendilerinin murâdı üzere meydana gelmediğini yüzbin kere görmüşlerdir. Hak Teâlâ onlara bir nisyân musallat eyleyip, bunların cümlesini unuturlar ve kendi düşünce ve ihtiyarlarına tâbi olurlar. “Allah kişi ile kalbi arasına girer.” (Enfâl, 8/24)
“İbrâhîm Edhem (k.s.), pâdişahlık zamânında ava gitmiş idi. Bir âhûnun arkasından, askerinden tamâmiyle ayrılıp uzak düşünceye kadar koştu. Ter içine battı. Hâlâ o beyâbanda izler idi. İzleme hadden aştı. Âhû söze gelip yüzünü arkasına çevirerek dedi: “Seni unun için yaratmadılar” ve beni avlamak için getirmediler. Haydi beni sayd ettin farzet; acabâ ne hâsıl olur? İbrâhîm (k.s.) bunu işitince bir na’ra vurup kendisini atından aşağıya attı. O sahrâda çobandan gayri hiç kimse yok idi. Murassa’ olan şâhâne libasını, silah ve atını çobana verip, onun sırtına giydiği abâyı kendisine vermesini ve bu hâli hiç kimseye söylememesini ve kimseye ahvâlinden nişan vermemesini ricâ etti; ve o abayı giyip yola çıktı. Sen şimdi onun garazına bak ki ne idi; ve Hakk’ın maksûdu ne idi. O âhûyu sayd etmek diledi; Hak Teâlâ ise, onu âhû ile sayd etti; tâ ki bu âlemde Hakk’ın murâdı vâki olur idiğini bilesin.”
“Hz. Ömer (r.a.) islâmdan evvel hemşîresinin evine geldi. Hemşîresi Kur’ân tilâvet eyler ve âvâz-ı bülend ile Tâhâ, 20/1 sûre-i şerîfesini okur idi. Birâderini görünce sakladı ve sustu. Hz. Ömer (r.a.) kılıcını çekip “Ne okuduğunu ve niçin sakladığını mutlaka söylemelisin / ve illâ şimdi boynunu vururum; hiç aman yoktur” dedi. Hemşîresi hışım ve mehabetini bildiğinden çok korktu ve can korkusu ile mukırr olup “Hak Teâlâ Hazretleri’nin bu zamanda Muhammed (a.s.v.) hazretlerine irsâl eylediği kelâmdan okuyorum” dedi. Hz. Ömer “Oku, ben de dinleyeyim!” dedi. Yavaşça “Tâ Hâ, 20/1 Yani “Tâ Hâ. Biz Kur’ân’ı sana zahmet çekesin diye indirmedik” suresini okudu. Hz. Ömer pek ziyade hiddetlendi, gazabı yüz derece ziyadeleşti ve dedi: “Eğer şimdi seni öldürürsem, zebûnküşlük olur, evvelâ gidip onun başını keseyim ondan sonra senin icabına bakayım.” Gazabının şiddetinden böylece yalın kılıç Mescid-i Nebevî’ye yönelmiş oldu. (…) Vaktâki yolda sanâdid-i kureyş onu gördüler: “İşte Ömer Muhammed’e (s.a.v.) kasd etmeğe giriyor. Eğer bir iş yaparsa o yapar” dediler. (…) Mustafâ (a.s.v.) Efendimiz buyururlardı ki “yâ Rab, benim dînime Ömer veya Ebû Cehil ile nusret ver!” (…) Ve’l-hâsıl yolda yalın kılıç mescid-i Nebevî’ye yöneldi. O sırada Cebrail (a.s.) vahiy getirdi. “Yâ Resûlallah, işte Ömer Müslüman olmak için geliyor; onu yanına al!” dedi. O esnada idi ki Hz. Ömer mescidin kapısından içeriye girdi; ve nûrdan bir ok, Mustafâ (sav) Efendimiz cânibinden çıkıp kalbine saplandığını ayânen gördü. Cânında bir muhabbet ve aşk zâhir oldu ve şiddet-i muhabbetten hz. Risâlet-penâh’ın kapısında eriyip mahvolmak istedi. Ve “ Yâ nebiyallah, bana iman arz buyur ve o kelime-i mübârekeyi söyle; ben işiteyim” dedi. Müslüman oldukta dedi ki: “şimdi yalın kılıç senin mübarek vücûduna kasda gelmiş idim; bundan sonra / onun keffâreti olmak üzere, senin hakkında her kimden senin şân-ı şerefine nakîsa verir bir şey işitir isem, fi’l-hâl ona emân vermiyeyim.” (…) Şimdi nazar eyle; Ömer’in maksadı ne idi, Hak Teâlâ ne murâd eyledi? Bundan ma’lûm olsun ki, O’nun dilediği işler zuhûra gelir. Şiir / Tercüme: “Ömer kılıcını çekti, Resûl’e kasd etti / Tutuldu dâm-ı Hudâ’ya, şu bahta bak bak şaş!” Baş odur ki onda bir sır ola. Yoksa bin baş bir pula değmez. Bu âyet-i kerîmeyi okurlar: “Zikr edin ki, biz Ka’be beytini insanlar için sevâb mahalli ve eminlik makamı kıldık. Ey mü’minler, siz İbrâhîm makamını namaz-gâh ittihâz edin!” İbrâhîm (a.s.) buyurdu: Yâ Rab, mâdemki beni rızâ-yı şerîfinin hil’atıyla müşerref kıldın; bu kerâmeti benim zürriyyâtıma da ihsân eyle! Hak Teâlâ buyurdu: “Zâlim olan kimseler benim hil’at ve kerâmetime lâyık değillerdir.” (Bakara, 2/124)
Zâhir ehli derler ki: “Beytden maksad Ka’be’dir; ona iltica eden emân bulur; ve orada sayd haramdır ve bir kimseye ezâ câiz değildir. Hak Teâlâ onu mümtâz kılmıştır.” “Kur’ân iki yüzlü bir dîbâdır.” Enbiyâ ve evliyâ külliyyen kendi muradlarını terk etmişler ve Hakk’ın murâdına tâbi’ olmuşlardır.”
No Comments