FÎHİ MÂ FÎH’den alıntılar (71.Fasıl’dan)
“Yârân-ı sâlih ile oturmaktan daha kavî hiçbir mücâhede yoktur; ve onları müşâhede etmek nefsin ifnâsı (fâni kılınması) ve terkidir; ve bundan dolayıdır ki, cehil yılanı bir sene âdem görmezse ejderhâ olur, derler.”
“Her nereye büyük bir kilit koyarlarsa, orada nefîs ve kıymetdâr bir şey bulunduğuna delildir; ve her nerede hicâb a’zâm (çok büyük) olursa, gevher (cevher) de a’lâ (daha üstün) olur. Meselâ bir hazînenin üzerinde yılan bulunur; sen yılanın çirkinliğini görme! hazînenin nefâsetine bak! Kemâl gereği, gayrin ona meylidir; ancak o meyil, kendisinin noksânına değil, kemâline olur. Kemâlullah mevcûdâtın kemâlidir ve onun hakkında noksan tecvîz (mümkün görme) kemâl sebebi ve mesâlih-i âlem (âlem maslahâtı) ve adem-i betâlet-i cihandır. (Enfâl, 8/24) Ve onun yokluğuna cevaz verme, âlemin ibtâli manâsınadır.
Zevke sûret verip, onun keyfiyetini ve hudûdunu araştırırsan, zevk gider. Şu hâlde sen niteliği ve fiil tasavvurunu ‘Allah‘ yaparsın. Sende zevk hâsıl olmadığını bilmezsin. Oysa o tasavvurlar ve o hayâl ‘Allah‘ olmaz. Yani bizim tâlib ve âşıkımız ol ve sana kemâl hâsıl olması için, Allah’da tahayyül ve tasavvuru ve hudûd ve keyfiyeti ve itirâzı terk et; ve hareket eden başını ve ayağını aşk coşkusundan, tencerenin ağzından taşan bir köpük bil ki, hayat ve onun gayri olan sıfâtullahdan her bir sıfatda kendinden bî-haber (habersiz) olmayasın; ve şerh ve istikşâfında günler geçirdiğin ve senelerce uğraştığın fakîhlik ve nahiv şerhi ve itirazlar ve iştikâk-ı arabiyye ve tâbâbetteki nüktelerin aslı sana vâki olur. O hoş hâlin bûy-i müşki (misk kokusu) cihâna yayılmış bulunur; ve herkes seni kadr ve şeref sâhibi bilirler. O bir kelime içinde âgâhlığı arar isen, zevk sâhibi olursun. Envâ-ı ulûmun (ilim türlerinin) hepsinde, o anda âgâhlık (haberdarlık) içinde olup, hangisini tezekkür eylesen (hatırlasan), sende bir tîzlik (keskinlik) ve fetânet ( kavrayışlılık) görünür olur.
No Comments