Fîhi Mâ Fîh’den sözler
Müellifi merhûm Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, mütercimi merhûm Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayanı merhûm Dr. Selçuk Eraydın olan eserin ( İZ Yayıncılık: 82, İslâm klasikleri dizisi: II, 8. Baskı; İstanbul, 2009) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in, Bedir gazvesinden (din uğruna savaştan) dönerken söylediği rivâyet edilen ‘Küçük cihâddan büyük cihâda döndük‘ hadîs-i şerîfini şu tarzda yorumlamıştır: ‘Sûretlerin cenginde idik; sûrî (görünür) düşmanlar ile cenk ediyorduk. Şimdi iyi havâtırın (fikirlerin / düşüncelerin) kötü havâtırı mağlûp etmesi için havâtır (fikir/ düşünce) askerleriyle cenk edelim. Hz.Mevlânâ’ya göre ‘cihâd-ı ekber‘ (en büyük cihad) denilen bu cengde iş gören fikirlerdir ve ten vâsıtası olmaksızın hizmet ederler.
Hz. Mevlânâ insanı, hayvânî ve insânî kuvvetlerin ictimâından (toplanmasından) meydana gelmiş bir varlık olarak nitelendirir. Hayvânî kuvvetler şehvet ve arzulardır; fakat insanın hülâsası ve gıdası olan şey ilim, hikmet ve Hak dîdârıdır (yüzü/çehresi). Mevlânâ’ya göre âdemin hayvâniyyeti Hak’dan, insâniyyeti dünyâdan kaçıcıdır. Tenin murâdı nefsi besler ve insanı hayvânî kuvvetlerinin esîri yapar. Mevlânâ’ya göre nefis düşmanını dâima zindan içinde mücâhedede tutmalıdır. O belâ ve sıkıntı içinde bulundukça, ihlâs ve samimiyyet görünür olup güçlenir. Manâ birdir, ayrılık sûrettedir. Hz. Mevlânâ, çadır yaparken sûret yönünden herkesin ayrı ayrı çalıştığı, fakat hepsinin çadır yapma işinde birleştiği misâlini vererek bu görüşüne açıklık getirmiştir. İnsan yaradılış bakımından sûret ve manâdan ibârettir. Bu dünyâda manâsı ve sûreti olmayan bir iş meydana. gelmez; manâ zâten sûretsiz müşâhede edilemez (görülemez). Çekirdek bile kabuğuyla ekilirse neşv ü nemâ bulur (yetişir, büyür). Hz. Mevlânâ teni ata ve bu âlemi de ahıra benzetir; ve atın gıdasının, binicisinin gıdası olmadığını hatırlatır. Zîrâ atın, yani tenin eğilimi uyku, yemek, içmek gibi şeylerdir. ‘Ten murâdı yemek, içmek, mülk ü mâl‘ (Aziz Mahmûd Hüdâyî). İnsanın hayvanlık tarafının üstünlüğü onu at üstünde ahırda tutar; halbuki insanın manâsı bekaya mensûbdur. ‘Cân temennâsı cemâl-i zü’l-celâl‘ (Aziz Mahmûd Hüdâyî) ‘Amel ve fiil sadece görünen şekiller değildir; belki o şekiller o amelin sûretidir. ‘ (Mevlânâ). Mevlânâ’ya göre ameli amel ile, ilmî ilim ile, sûreti sûret ile ve manâyı manâ ile anlamak mümkündür. Meselâ amel namaz ve oruç vs. değildir; bunlar amelin sûretidir. Halk ameli zâhirden (görünürden) ibâret zanneder. Halbuki münâfık amelin sûretini yerine getirmekle ibâdet etmiş olmaz. Namazın rûhu namazdan efdaldir; çünkü namazda ve diğer bütün ibâdetlerde aslolan manâdır. İbâdetlerdeki sûretler insanları dinin özüne götüren vâsıtalardır. Kur’ân-ı Kerîm’de işâret buyrulan: ‘Onlar namazlarında devamlıdır‘ (Meâric, 70/23) âyet-i kerîmesinden murâd, bu namazın rûhudur; çünkü kılınan namazın sûreti devamlılık arzetmez. Rûhun rükû’ ve secdesi vardır; namazda olan rükû’ ve secde manânın sûret ile zâhir olan yönüdür. Dâim namazdan murâd, tüm hâllerde Allah’ı hatırlamaktan uzak olmamaktır. (…)”
No Comments