Fütûhât-ı Mekkiyye 17. Cilddeki birkaç mertebeden alıntılar
İHSAN MERTEBESİ / el-Muhsin İlâhî İsmi
el-Muhsin’in mertebesi ihsandır Gerçekte ise insandır o
Bu nedenle onun ayırıcı özelliği Hakkında söylenmiş olan nisyan (unutma)
Bilfiil ibadet ettiğini görürsen İhsan ve iman sahibisin demek ki
Bilmez ve O’nu gördüğünü anlamazsan İkinci ihsana göre amel etmelisin
Rahman o ikisini bir araya getirdi İhsan ‘ihsana’ karşılık olsun diye
Hepsi O’nun katından bilirsen gerçeği O bana ihsan etmezse ben nasıl bilirim ki O’nu
Önceden bana gelen bilgi nedeniyle beklemem uzadı / Söz ve fiil olarak; bu iş beni köreltti
Cebrail Hz. Peygamber’e ‘İhsan nedir?’ diye sorduğunda Allah’ın peygamberi ‘İhsan Allah’a O’nu görür gibi ibadet etmendir, sen Allah’ı görmesen bile O seni görüyordur’ demiştir. (…) Allah ‘İhsanın karşılığı ihsan değil midir? (er-Rahman 55/60) buyurur. ‘Allah Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır’, ‘Kendini bilen Rabbini bilir hadisleriyle ‘Nefislerinizde ayet vardır, görmez misiniz?’ (ez-Zariyat 51/21), Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve nefislerinde göstereceğiz’ (Fussilet 41/53) âyetlerinin anlamlarını anlarsa, mutlaka şunu da öğrenmiş olur: Kendini böyle gören insan ihsana karşılık olarak Rabbini de öyle görmüş demektir. Bu da Allah’a O’nu görür gibi ibadet etmektir, yoksa ihsan değildir. İhsan (ayette belirtildiği gibi) nefsine gösterildiği şekliyle senin O’nu gerçekte görmendir. (…) Kul Allah’ın emriyle O’nun adına bir yapı ortaya koymuştur. Bu fiilin karşılığı ise tam ve uygun bir karşılık olacak şekilde o müşahede yerinin gerektirdiği surette gerçekte de O’nu görmektir. (…) Sûretler mertebelerin, hallerin ve inançların değişmesine göre türlü türlüdür. Her kulun bir hâli, her hâlin bir yeri vardır. Kul rabbi hakkında inancında bulduğunu hâliyle söyler. O hâlin mertebesine göre de Hak inanç sûretinde kula tecellî eder. Hak bütün bunlar iken aynı zamanda hepsinin ardındadır. Bu nedenle Hak inkâr edilir, tanınır, tenzih edilir, nitelenir; kendisine O’nun bildirdiği şekilde nispet edilen her özellikten tenzih edilir.
O halde ‘ihsan mertebesi’ görmek ve müşahede etmek demektir. ‘Allah hakkı söyler ve doğru yola ulaştırır.’
DEHR MERTEBESİ ed-Dehr İlâhî İsmi
Dehr zamanın kendisi / Onun nezdinde eman yok / Kalbimin aynı olsa bile /Sadece müşahede var / Dehrim Rabbimin aynıdır / Çünkü O kadimdir, benim dehrim de zamanlarla sınırlı değil / Dehr’e onun değerini bilmeyen cahiller kızar /Zelildir, fakirdir, noksan ve eksiktir o kişi / Dehr’i ve fiilini bilseydi, / Bizce cimrilik olan fiili nedeniyle övülürdü / Bu bilgi sahibi müşahede elde ederdi / Onu açık ve seçik bir şekilde görürdü / Ölümden sonra hayat veren Hak münezzehtir / Bereketleriyle ona nimet veren münezzehtir
Bu mertebenin sahibi Abdüddehr (ed-Dehr’in kulu) diye isimlendirilir. Hz. Peygamber ‘Dehr’e sövmeyin, çünkü Allah dehr’dir’ buyurmuş, Dehr’i Allah’ın hüviyeti saymıştır. “Bizi dehr helak etmiştir” diyenler doğru söylemişlerdir, çünkü onları gerçekte helak eden Allah’tır. Onlar “Sadece bu dünya hayatımız vardır, ölürüz ve diriliriz” derler. Ardından söyledikleri “Bizi dehr yok eder” ifadelerinde doğru söylemişler, -çünkü dehr Allah’tır-, fakat inançlarındahatalı olmuşlardır. Onlar ‘dehr’ derken zamanı kasdetmişlerdi. Bundan dolayı ismi kullanırken isabet etmiş, manâda yanılmışlardır. DEHR, bu ismi verenlere göre varlığı sonsuz bir şeydir. Araplar “Dehrü’d-dahirin süresince şunu yapmam” derler; kastettikleri sonsuzluk ve ebedîliktir. Öyleyse dehr ezel ve ebed’e, başka bir ifadeyle bu iki hükme sahip olandır. Allah bizi ve sizi afiyetle selâmet içerisinde şehitler mertebesine ulaşanlardan ve saadete erenlerin ölümü gibi ölenlerden eylesin! (…)”
No Comments