“Gaybın Anahtarı Kimdir veya Nedir?”
Teklif isimli 2 aylık düşünce dergisinde (Sayı 4/Temmuz 2022) çıkan, bu yazının da başlığı olarak alıntıladığım Ömer Türker’in yazısından (s. 203-206) yapacağım alıntılamaların oluşturacağı bir yazı olacak bu.
“İslâm düşünce geleneğinde muhtelif zümrelerin nübüvvet kavrayışında bilhassa ulûhiyet tasavvuruna bağlı olarak bazı açılardan derin farklılıklar bulunur. Farklılıkların yoğunlaştığı meselelerden biri, insanın gayba dair idrâkinde nebinin ve vahyin işlevinin ne olduğudur. (…) Bir peygamber böylesi bir vazife için gerekli niteliklerle donatılır. Bu sıfatların başında verdiği haberi yalan ithamından büsbütün uzak tutacak doğru sözlülük (sıdk) gelir.
Bu sebeple kelamcılar, bir peygamberin peygamberlikten önce veya sonra günah işleyip işlemeyeceğini tartışmışlar ve farklı kanaatlere varmışlardır ama hiçbir zaman yalan söylemeyeceğinde icma etmişlerdir. Zira peygamberin verdiği haberler, muhataplar için gaybın anahtarlarıdır ve tebliğin ulaştığı insanların gayba dair idraki haberle pekişir, genişler ve kesinlik kazanır.
Allah’ın zâtı, sıfatları, melekût âlemi ve âhiret hayatının tanıtılması, gayba dair haberlerin temel konularını oluşturur. (…)
Bir bütün olarak âlem, Allah’ın fiilleri olduğundan fiilden hareketle fâil olan Allah hakkında nazarî (teorik) bilgiye ulaşılabilir. (…) Âleme dair araştırmalar, vahyin küllî (tümel) ilkeleri doğrultusunda gelişim ve değişime açık bir bilgi alanıdır. (…) ‘Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır, O’ndan başka kimse onları bilmez. (En’am, 6/59). ‘Ancak seçtiği resûller müstesnâdır.’ (Cin, 72/27) Seçilen en yüce insan olarak Hz. Muhammed (sav) ise insan yaratılışının gayesi olan kulluk idealinin, kendisine bildirilen ilahî irade doğrultusunda, tecessüm ettiği hayat ağacına tekabül eder. (…) Kelâm geleneğinin en büyük isimlerinden biri olarak Fahreddin er-Râzî’nin (ö. 606/1210) büyük tefsirine gaybın anahtarları anlamında Mefâtîhu’l-gayb adını vermesi, gayb kelimesinin kelam geleneğinde kazandığı anlamı ifade eder.
Sûfiler ise kelamcılardan farklı olarak münhasıran Hz.Peygamber’in (sav) kendisi üzerine yoğunlaşırlar. İbnü’l-Arabî’nin (ö.638/1240) Füsûsu’l-hikem’inde yüksek anlatısını bulduğu haliyle onlara göre peygamberlik, velayet ve nübüvvet olmak üzere biri diğerinin uzantısı olan iki temel yöne sahiptir.Velayet, bir peygamberin Hakk’a dostluğu ve yakınlığını, dolayısıyla aslî yönünü; nübüvvet ise ilâhî iradeyi tebliğ vazifesini, dolayısıyla aslî yönün bir uzantısı ve işlevini ifade eder. Velâyet ve nübüvvetin vüsat ve derecesi, diğer bütün mevcutlarda olduğu gibi, ilahî isimlerden hangisinin veya hangilerinin tecellisi olduğuna göre belirlenir. (…)”
No Comments