İslam’ın Klasik ve Modern Dönemlerinde Tedeyyün Meselesi
“Allah işine galiptir ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Yusuf 12/111)
” 2 aylık düşünce dergisi Teklif ‘de (Eylül 2023 / sayı 11) Tedeyyün konulu Açık Oturum’da Ömer Türker‘in bu konuda dedikleri dâhilinde yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. Ö. Türker, Tedeyyün meselesini ele almalarının bir sebebi olduğunu şöyle açıklıyor: Modernleşme süreci, aynı zamanda klasik dünyada oluşan tedeyyün (dine bağlı olma) anlayışlarının da şu veya bu şekilde sorgulandığı, kimi yönleriyle irtifa kaybına uğradığı bir sürece tekabül ediyor. Çelişkili şekilde bazı bakımlardan da amelî (pratik) hayatın güçlendiği durumlara şahit olduğumuz bir döneme tekabül ediyor. Yani bazı açılardan bakıldığında tedeyyün kapsamında değerlendireceğimiz fiillerin çoğaldığı ama tedeyyünün esasını oluşturan inanç hakikat idraki kısmının içeriksizleştiği yahut fiilleri yorumlamakla ilgili yaklaşımların yerini başka yaklaşımlara ve başka inançlara terk ettiği bir süreç… İslâm dünyasının ve genel olarak dünyanın modern dönemdeki krizinden klasik anlamıyla mütedeyyinlik (dindarlık) de tedeyyün tipleri de nasibini aldı. Burada meseleyi açmak babından dikkat edilmesi gereken hususların en önemlilerinden biri şudur: Bütünüyle İslâm tarihini, bir tedeyyün tarihi olarak okuyabiliriz. Yani biz, Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkan ve Allah Resulünün temsil ettiği hakikat idrâkini ve ona uygun yaşamı tevarüs etme çabalarını, bir tedeyyün projesi olarak değerlendirebiliriz. Bu anlamda hadisçilik bir tedeyyün projesidir, fakihlik yani fıkıh dediğimiz ilim bir tedeyyün projesidir, bazı yönleriyle mütekellimlik, özellikle Mu’tezile’nin temsil ettiği kelamcılık bir tedeyyün projesidir. Biz sadece bu fikrî akımları değil, erken dönemde ortaya çıkan zümreleri, Hz. Peygamber’in temsil ettiği tedeyyünü tevarüs etme çabasını temsil eden muhtelif zümreler olarak okuyabiliriz. Evet evet, züht başlangıçta bir tedeyyün iddiası olarak ortaya çıkıyor sonra bu tedeyyünün nasıl temellendirileceğiyle ilgili tartışmalar bizim bildiğimiz anlamda süreç içerisinde tasavvufu doğuruyor. Yani demem o ki aslında tüm yönleriyle, nazariyatıyla da düşünsek, amelî hayatıyla da düşünsek, Müslüman olarak var olmak, bir tür tedeyyünü temsil etmek anlamına geliyor. Modern dönemde ise zihnimizin ve davranışlarımızın, klasik anlamdan uzaklaştığı ölçüde yahut kriz yaşadığı ölçüde de tedeyyün hayatımız kriz yaşıyor. Meseleyi bu bağlamda ilerletebiliriz. (…) Din de aslında tek: İslâm. (…) Dinin nazarî idrâkini ve o nazarî idrâkin en uygun yaşamını, pratiğini Hz. Peygamber temsil ediyor. Peygamber (s.a.v.), tek bir şahıs; fiilleriyle, takrirleriyle, ifade ettikleriyle, kalbinde taşıdığı manâlarla bir şahıs. Tüm ümmetin fikrî ve amelî hayatı bunun bir tafsili olarak ortaya çıkıyor ve Peygamber’in temsil ettiği bu hakikat idrâki ve uygun yaşamın bir temsilini taşıdığı iddiasında. Bu anlamda tüm akımların kendileriyle özelleşen, kendilerine özgü bir tedeyyün iddiaları var.”
No Comments