Kâğıda basılı olmasa da bir gazetede biz de yazdık…
Üç yıldır Radikal Blog’da yazıyorum. Binin üstünde yazım çıktı. Üstelik bu gazetenin kâğıt baskılı durumunun tamâmen sona ermesinden, sadece internet üzerinden yayın yapan bir duruma gelmesinden sonra blog yazarı olanlardanım (Blog yazarlığı ondan önce de var mıydı, bilgim yok ama var olduğunu hesaba katarak böyle dedim). Yani gazetenin, köşe yazıları denilen yazılarınının da internetten okunduğu bir döneminde blog yazılarım çıkmış oldu Radikal’de.
Bu bölümü yöneten kimseden, editörlerden memnunum. Rahatsızlığım, sıkıntım olmadı. Hemen her yazım çıktı. Çıkmayan veya silinmiş bir iki yazım olmuşsa, onun da yanlışlık veya gözden kaçma sonucu olduğunu düşünürüm. Yazıların okunma sayılarının verilmesi, değişik ölçütlere göre sıralanmasının mümkün oluşu, yazılara puan verme ve yorum yazma imkânı tanınması… Bunlar yazmayı teşvik edici imkânlar oldu.
Ve galiba sona gelindi. İlk önce haberi oğlum Selman’dan aldım. Mart 2016 sonuna doğru Radikal kapatılacakmış. Google’dan baktığımda da buna dair ifadeler okudum değişik kişilere ait. Ben geç bile haberdâr olmuş sayılırım. Ama çok sıkı tâkip etmemekle birlikte Radikal Blog yazarlarından bu konuda bir duyumum olmadığını söylemeliyim. Bu da enteresan. Onlar da mı benim durumumda acaba? Mart ayının son günleri olduğu halde bir açıklama görmedim ne Radikal adına, ne Aydın Doğan Grubu adına. Hürriyet okur temsilcisine mesaj ilettim, o da Radikal’in sahibinin Hürriyet olmadığını, Aydın Doğan Grubu olduğunu; Radikal’den bir açıklama yapılacağını tahmin ettiğini belirtti. Onbeşbin küsur blog yazarı olan bir internet gazetesi 22 Mart 2016’dan bu yana yeni blog yazısı yayınlanmadan, o tarihten iki gün geçtikten sonra da hiç yeni köşe yazısı çıkmadan, çoğu öğeleriyle yerinde sayar durumda gözüküyor. İlginç bir durum değil mi?
Yazıyordum. Önemli bir meşgaleydi benim için. Tek tük yazılarım çıkmıştı bazı gazetelerde ve bir edebiyat dergisinde daha önceleri ama bu defa her gün yazı yazma havasına girmiştim. Yazdığım için para alsaydım bundan daha istekli ve kaygılı olamazdım. Kaptırmıştım kendimi ve maymun iştahlı çıkmadım bu süreçten. Bakın üç yıl oldu; şevkim ve isteğim azalmadı. Orada yazma imkânı kalmayıncaya kadar yazdım. Diğerleri de yazacaklardı benim gibi; öyle gözüküyordu.
Beni, yazmadığım için eleştirenler oluyordu önceden, en azından sanıyorum böylesi eleştiriler olmaz bundan sonra. Yazdık işte. Hem de üç yıl. Kimler okudu, bilmiyorum. Bu konuda sayısal veriler var ama kimlerin; hangi dünya görüşüne, nasıl bir birikime sahip olanların okuduğu hakkında hiçbir bilgim yok. Yazar olduğum zehâbına hiç kapılmadım. İyi yazı yazdığımı düşünerek mutlu olmadım. Sıkıntılı, kaygılı durumum hiç değişmedi. Peki niye yazdım? Elimden geldiğince özen göstererek, iyi yazı yazanlar olarak düşündüğüm kimselerin düşüncelerini, yaklaşımlarını aktarmaya çalışmak istedim. Hem de kendi ifadelerine yer vermeyi önemseyerek. Titizce kaynak belirterek… Ağırlıklı olarak kendime ait düşünceleri, duyguları, izlenimleri dile getirdiğim yazılarımı da yine elimden ve içimden geldiğince özenle kaleme aldım. Kayıt düşmüş oldum okuduklarıma, düşündüklerime dair bu üç yıl. [Bakalım bu kayıtların (yazıların) âkıbeti ne olacak; bir şekilde kalıcı olacak mı? Bunu da merak ediyorum. (Kaydetmek zor hepsini, şu günlerde bazılarını seçerek kaydediyorum)]
Oğlumdan ilk kez duyduğumda bu haberi, içtenlikle belirteyim, çok soğukkanlı karşıladım. Hayırlısı olsun, dedim. Üç yıl da az değil yani. Kitap, dergi gazete okurken bu üç yılda, sadece okumak belirlemiyordu zihin ve ruh durumumu, bununla yetinmiyordum, yazacağımı da göz önünde bulundurarak okuyordum. Çok farklıydı onun için bu üç yıl öncesi yıllara göre durumum. Bakalım bundan böyle yine sadece okumakla yetinmeye nasıl alışacağım? Yazmanın eksikliğini ne derecede hissedeceğim?
Not:Bu yazımı Radikal Blog yazarı olarak 23.03.2016 günü kaleme almıştım fakat yayınlanmadı. 22.03.2016 gününden bu yana yeni hiçbir blog yazısı çıkmadı. Ben de bu yazıyı kaydedip profilimden sildim o günlerde. Şimdi burada çıkması nasipmiş.
No Comments