Kâmil İnsan Hakkında
Abdülkerîm el-Cîlî‘nin müellifi olduğu, Abdülaziz Mecdi Tolun tarafından tercüme edilmiş, Selçuk Eraydın(merhûm), Ekrem Demirli, Abdullah Kartal ekibince Yayına hazırlanmış ve İZ Yayıncılık’tan LPyayınlanmış (4. Baskısı 2015) kitabın İnsân-ı Kâmil Hakkındadır başlıklı Altmışıncı Bâb’ın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
–Bir kalp ki, içinde bulunan vecd ateşi tamamiyle rûha itaat etmiştir ve o kalbin sırrı ve konuşan sırrı olan lisanı, o kalbi levm edenlere (paylayanlara) isyân eylemiştir.
— İşte o kalb, Medine’de ‘Akîk’ denilen mahalli ve o mahaldeki ahbâbı gâib ettiğinden dolayı gözlerinden döktüğü yaşları ‘akîk’ şekline sokmuştur.
— O kalb aşk ve hasretle uykusuzluğa ülfet etti (alıştı) ve Medine’yi unutamadı. Güya gözlerinin bebeği, kirpiklerinin üstünde tuttuğu yaş taneleri ile Sühâ yıldızına benzerler oluşturdu.
(…)
–Allah’a yemin ederim; Hz.Muhammed’deki kemâlin sonu yoktur. O’nun celîl (büyük) medhini bize Kur’ân-ı azimü’ş-şân getirmiştir.
(…)
Cenab-ı Hak seni muhafaza etsin. Şunu da bil ki, İnsân-ı Kâmil demek başından sonuna kadar varlığın feleklerinin ve varlık mertebelerinin kendi üstünde döndüğü ‘kutb’ demektir. Bu anlama göre Kâmil İnsan varlığın evveli olmayan zamanından ebedü’l- âbâda kadar süren olmak üzere tek şeydir.
Ben Hz.Muhammed’le içtima ettim. Şeyhim Şerefüddin İsmail el-Ceberîtî sûretinde idi. (Ben bilmiyordum ki, o gördüğüm nebiy-yi zîşân’dı. Yine biliyordum ki, şeyhim idi.) Bu müşahede Yemen’in ‘Zebid’ şehrinde 796 tarihinde vuku buldu. Bu meselenin sırrı odur ki, Hz. Muhammed her sûretle tasavvura kâdirdir. (…) Görmüyor musun? Hz.Muhammed Şiblî sûretinde zâhir olunca Şeyh Şiblî talebesine ‘Şehadet ederim ki, ben Resûlullahım’ dedi. Talebesi keşf sâhibi idi, hakikate muttali oldu. ‘Şehadet ederim ki, sen Resûlullahsın.’ cevabını verdi. (…) Hakk’ın aynası Kâmil İnsan olduğu gibi, Kâmil İnsan’ın aynası da Hak’tır. Çünkü Cenâb-ı Hak, isimlerini ve sıfatlarını Kâmil İnsan’da görmeği ve göstermeği kendi nefsine vâcib kılmıştır. İşte (Ahzab 73) âyet-i kerîmesinin manâsı budur. Kâmil İnsân, ilâhî isimlerin hepsine mazhardır. Varlıkta bütün varlığıyla zikr olunan emaneti kâmil insandan başka taşıyıcı olan yoktur. İşte bu manâya Peygamberimiz anlam olarak şu hadisiyle işaret buyurur: ‘Kur’an benim üzerime tek cümle ile inzâl olundu.’
İnsân-ı Kâmil’in isimler ve sıfatlar gibi ne kadar ilişikleri varsa, bunlardan vazgeçmesi ve soyutlanması da vardır.
İnsân-ı Kâmil için üç berzah vardır: Bunların sonundaki makâm ‘hitâm’ diye isimlenmiştir. İlk berzah bidâyet diye adlanır. Bu mertebe ilâhî isimler ve sıfatlar ile tahakkuktan ibarettir. İkinci berzah (tavassut/ aracılık) diye adlanır. Bu mertebe rahmânî hakikatler ile insânî rekâiki( ince, nâzik olan şeyler) fek etmek (koparmak) makâmıdır. Bu meşhedde kemâle eren insan mektûmâtın (gizli tutulan şeyler) hepsini bilir. Bunlardan istediği şeye muttali olabilir. Üçüncü berzaha gelince; bu mertebe kudrete ait işleri bilmekle ilgili olup bu mertebeye ulaşan kimseye zâhirî âlemlerde kudret gösterme izni verilir. Bu mertebeden sonra kibriyadan bir şey yoktur. Bu kibriyâ bir sondur ki, o son için son tasavvuru mümkün değildir. İnsanlar bu makamda muhteliftir. Kimisi kâmil; kimisi ekmel (en kâmil); kimisi fâzıl; kimisi efdaldir. Allah hakkı söyler ve doğru yolu gösterir.”
No Comments