Kasdedilen dîni ikame etmek ve onda tefrikaya düşmemektir.
Muhyiddin İbn Arabî’nin ünlü eseri FÜTÛHÂT-I MEKKİYYE’nin 18. (son) cildinin s.174-175’den yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
Din peygamberler nezdinde bir / Yaratıklar arasında onun makamı pek çetin /
Adamlar onun kendilerinden ayrılışını iyice düşününce / Onlar için bir şâhit ortaya çıktığında / Koşarak gelirler kendisine belki bir gün / Kendi yönelmelerine karşılık onlara döner diye
Şöyle demiştir: ‘Kastedilen dini ikame etmek ve onda tefrikaya düşmemektir. Allah boşanmadan daha nâhoş bir helâl yaratmamıştır. O da gücü elinde tutanın yetkisi dâhilindedir. Böyle bir ara bilgi varken insan niçin sevimsiz bir işe yönelir ki? Böylece nikâh akdedilmiş, düğün yapılmış, karanlık bir yerde bir araya gelinmiş, nefisler kendi bedenleriyle çift olmuştur. Onlarla birleşen kendilerinden başkası değildir. Sonra, kirlenme ve eksilmeden sonra, ‘ artık kaçmak için çok geç’. Buna rağmen çağrılır ve icâbet eder. ‘Bu garip bir iştir.’ Bundan daha garibi ise ‘yürütülmüş dağlar’dır. Böylece bir Serap haline gelmişlerdir. ‘Gök açılmış, yörünge ve büruc sâhibi olmuştur.’ Ruhlar onlara inmiş ve yükselmiştir. Oysa onlarda bir gedik ve yarıklık bulunmamıştır. Hâl böyle iken çıkış nereye, girme nereye olmuştur? İniş nereye, yükselme (mîraç) nereye olmuştur? Burası itibar, yani zâhiriyle bâtını düşünmenin yeridir. ‘Ey derin akıl sâhipleri! İbret alınız.’ Vallahi! Biz bir işte karıştık. Hoş bir eşle çift olduk; yükseltilmiş bir çatı, yere açılmış bir döşek, ayrılmış direkler, bir araya gelmiş direkler, karanlık ile ışık, beyt-i mamur, tutuşmuş derya, yere batmış sular, kaynayan kazanlar! Tandır tutuştu. İşler açığa çıktı; ışık saçan yıldızlar, yanan taşlar, ateş topu olmuş kayan yıldızlar, kuyruklu ışıklar, her parıldadığında kayıp giden ışıklar (birbirleriyle çift olmuştur). Keşke bilseydim! Bütün bunları aydınlatan nedir? Onların tutuşmalarını sağlayan nedir? Onların kardeşleri sabittir; sürekli doğma ve batma hâlindedirler. Gece kararmış ve bu karmayla yıldızlar ortaya çıkmış. Sabah aydınlığı ortaya çıkmış, böylece bineği kendisinde görünür olmuştur. Hunnes kendi yörüngelerinde yüzmüş, kendilerinde bulunanları saklamak ve korumak üzere münnes ortaya çıkmıştır. Gece gündüz, tepeler ve kuyular, ayın aydınlığı ve dolunay belirmiştir. Ey fikir sahipleri! Sizin kurtuluşunuz için yemin ediyorum ki, bu yeminde hiçbir yalan ve yanlış yoktur; bütün bu haberleri getiren kişi, doğru sözlüdür ve ona inanılmalıdır. Hattâ nefsine karşı zâlim olan, ölçülü giden ve öne geçen kişi bunu bilir. O insanlardan biridir; Ruhu’l-kısa ile desteklenmiştir. O’na ’tebliğ et’ denilmiş, o da tebliğ etmiştir. ‘Hatırlat’ denilmiş, hakkıyla hatırlatmıştır. ‘Hakk’ı bâtıl üzerine sal’ denilmiş, o da salmıştır. Böylece bâtıl ortadan kalkmış, bâtıl olan silinmiştir. Kabirde âhiret yaratılışı olacak, bu sınırlanmayla birlikte bedenlenme nasıl olacaktır ki? Gerçekte hakîkatın başkalaşmasından söz edilse, böyle bir görüş var oluşu bilmemektir. Gözde gerçekleşecekse, o da gözün hatalarından ve yanılgılarından biridir. İş bu şekilde belirsizleşip müphem olduğunda, tevekkül etmekten başka yapabileceğin ne var ki? Kendisini görür gibi iken, yüzünü Allah’a çevir ki, urve-i vuska’ya, yani sağlam ipe sarılanlardan olabilesin. O ip senden daha hayırlı ve ve bakidir. ‘Allah daha hayırlı ve bakidir. (Ta Ha 20/73) âyetiyle muhatap olan kimselerden ol. Böyle olunca bedbaht olmayacak Saidlerden (mutlulardan) olacaksın. Kendisini görür gibi iken, yüzünü Allah’a çevir ki, urve-i vüska’ya, yani sağlam ipe sarılanlardan olabilesin. O ip senden daha hayırlı ve bâkîdir. “Allah daha hayırlı ve bâkîdir” (TaHa 20/73) âyetiyle muhatap kimselerden ol. Böyle olunca bedbaht olmaz, saidlerden (mutlulardan) olursun. Bu dereceden daha aşağı insen de âhirette ‘daha hayırlı ve baki’ olarak yerleşir ve inersin. Çünkü ahiretteki kimseler – kendileri de saidler olsa bile- mesela, yatağında ölen müminler ile şehidler bir ve eşit değillerdir. Her ilmîn adamları (rical), her makamın hali, her evin bir ehli, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Bölüm, kitabın 35. sifrinin sona ermesiyle, yazarın eliyle tamamlanmıştır. Salât ve selam O’nun peygamberi’ne olsun. (Fütûhât-ı Mekkiyye 18. (son cilt), Literatür Yayıncılık, Çeviri: Prof. Dr. Ekrem Demirli)

No Comments