“Kendini bilen Rabbini bilir” (Şâri)
Muhyiddin İbn Arabî‘nin en ünlü eserlerinden biri olan ve Prof. Dr. Ekrem Demirli tarafından 18 cilt olarak Türkçe Çevirisi yapılmış ve Litera Yayıncılık’tan Eylül 2008’de yayınlanması gerçekleşmiş olan Fütûhât-ı Mekkiyye‘nin 9. cildinden yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.
“Allah şöyle der: ‘ Allah peygamberlerden söz almıştır ki, size bir kitap veya hikmet verdiğimde, sonra size sizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona inanacak ve yardım edeceksiniz. Onlar da kabul ettik dediler. ‘ (Âl-i İmran 3/81) Âyet burada biter. Sonra Allah, onların sözlerinin anlamını ‘kabul ettik’ şeklinde aktarmıştır. Aynı durum şu ayette geçerlidir: ‘ İman edenlerle karşılaştıklarında iman ettik derler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, biz sizinleyiz, onlarla alay ediyoruz, derler. ‘ (el-Bakara 2/14) Bu da bir anlatımdır. Allah bu ifadeleri zikrederken, kimin diliyle zikrettiğini bilmelisin. Okuduğunda ise, kimin diliyle okuduğunu, ne okuduğunu ve kimden aktardığını bilmelisin.” (s.30)
” Yunus’un kavminin çektiği bela şiddetini artırıp da azabı gördüklerinde bir an bir sene veya daha uzun olunca, Allah Teâlâ içlerinde yaşadıkları bu uzun sürenin karşılığında onlara belirli bir zamana kadar süre verdiğini zikretti. Böylece, dünya hayatının nimeti içinde uzun süre kaldılar. Çektikleri bela olmasaydı, böyle bir şey onlar için gerçekleşmeyecekti. İşlerde ölçünün ne güzel uygulandığına bakınız! Denilir ki, Allah’ın onlara verdiği nimetlenme süresi kıyamete kadardır. En iyisini Allah bilir! Onlardan birisini gören bir adam görmüştüm. Ayak izini sahilde gördük. Biraz önümdeydi, fakat kendisine yetişemedim. Ayağının uzunluğu, ölçtüm, üç buçuk karış idi. Adam Yunus’un kavmindendi. Bize (kendisini gören kimse vasıtasıyla) Endülüs’te gerçekleşecek hadiseleri aktardı. O esnada beş yüz seksen beş yılındaydık. Söylediği her şeyin söylediği gibi gerçekleştiğini gördük. Allah’ın bu peygambere tahsis ettiği inayete ve onun tevhidinde getirdiği marifete bakınız!
Rahman’ın nefesinden yirmi birinci tevhit, ‘Melik ve Hak Allah münezzehtir, yüce Arş’ın Rabbinden başka ilah yoktur’ ( el- Mü’minun 23/116) ayetinde dile getirilen Hakkın hüviyet tevdidir (bırakma, emanet etme). Allah şöyle der: ‘Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyuncular olarak yaratmadık.’ (ed-Duhan 44/38) Bu âyet, ‘Sizi boş yere mi yarattık’ (el-Mü’minun 23/115) âyetiyle aynı anlama gelir. Öyleyse ‘O’ndan başka ilah yoktur‘ Hakk’ın bir niteliğidir. Âlemin varlığının kendisinde ortaya çıktığı varlık, Hak‘tır. Âlem, Rahmân’ın nefesinde zuhur etmiştir ki, o da Amâ’dır. Öyleyse O, her şeyi ihata ettiği için kuşatıcı şeklin kendisine verildiği Arş’ın Rabbidir. (…)”
No Comments