M.Orhan Okay’ın “Silik Fotoğraflar Portreler” kitabından alıntılar
“Bana, geçmiş zamana hep bir dürbünün tersinden bakıyormuşuz gibi gelir.” (Orhan Okay’ın ÖNSÖZ’ünün ilk cümlesi)
“Abdülhak Hamid, Makber mukaddimesinde kitabını okuyanların bir kabristanı ziyaret etmiş olacaklarını söyler. Hatıra ve portre yazıları ise bana göre Makber‘den daha fazla kabristan ziyaretini andırıyor.” (ORHAN OKAY ‘ ın ÖNSÖZ’ünden)
” YARIM yüzyıl öncesi öğrencisi olduğum Vefa Lisesi 125 yaşında. Geçmişi muhafaza etmeye fazla meraklı olmayan toplumumuzda bu tarih epey uzun bir ömrü işaret ediyor. Binaların korunması ayrı, kurumların yaşamaları ayrı şeylerdir. Binalar yanar, yıkılır; ama kurumlar nesilden nesile, asırdan asıra devam eder. (…) Bizde kaç ticari kurum, kaç matbaa, kitabevi, gazete bir asır öncesine gidebilir? Onun için, böyle bir toplum yapısı içinde 125 yıl gerçekten uzun bir ömür. (…) Ben 1947’de liseye kaydolunduğum zaman okul, orta yerde bulunan tarihî büyük bina ile onun merdivenli geniş avlusunun iki yanında bulunan ve İkinci Meşrutiyet’ten sonra eklenmiş ikişer katlı iki küçük binadan ibaretti. Şimdi bu yapıların mimarisini tamâmen bozan hantal bir beton bina avlunun büyük bir kısmını ortadan kaldırmış bulunuyor. Bahsettiğim merkezî ve tarihî bina Sultan Abdülmecid’den Abdülhamid’e kadar dört padişahın döneminde de sadrazamlık yapmış bulunan Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa’nın taş konağıdır. (…) Ben lisenin ilk iki sınıfını bu binada okudum. (…) Üçüncü sınıfa geçtiğim zaman yanımızdaki Dede Efendi Sokağı’nda bulunan, fakat bizim bina ile arasındaki bir bahçe duvarının yıkılmasıyla hiç sokağa çıkmadan içerden geçilebilen başka bir binaya taşındık. (…)
Yakın zamanda çekilmiş fotoğrafta Mütercim Rüşdü Paşa’nın taş konağı olan binanın görünen yan cephesi asıl binanın aşağı yukarı üçte biridir. Zemin kattaki demir parmaklıklı üç pencere benim lise birinci sınıfı okuduğum dershaneye aitti. Fotoğrafın çekildiği yer ise 5. Vakıf Han’ın yan giriş kapısı önündeki avludur. 1949-1950 ders yılında taş Konak ortaokul sınıflarına bırakılmış, giriş lise sınıfları merdivenleri görülen binaya nakledilmiştir.
1947-1948 ders yılında lisenin ilk sınıfını (9. sınıf) okuduğum 4/G dershanesinin önünde altmış beş yıl sonra. Karanlık bir sınıftı. Resimde görülen pencereler, sonradan yapıldığı belli olan tek katlı tek katlı uzun bir binanın içine bakardı. Burası okulun arşivi olarak kullanılan izbe bir yapıydı. Pencereden baktığımızda karma karışık, üst üste, hatta pencerenin hizasına kadar yığılmış toz toprak içinde kâğıtlar, dosyalar görürdük. Bir gün son ders bitince herkes dışarı çıktıktan sonra sınıf arkadaşım Sadi Erözbek’le beraber kaldık. Galiba çiviyle çakılmış olan pencereyi zorlukla açarak elimizi uzatabildiğimiz birkaç dosyayı çıkardık. (…) Bunların Cumhuriyetten önceki bir dönemin öğrencilerine ait karne ve evrak olduğunu anladık. Eski harfleri öğrendiğim yıllardı. Karnelerde yazılı “Terbiye-i bedeniyye”, “Malûmat-ı diniyye”, “Riyâziyye”, ” Tavr ü Hareket” gibi ders isimlerini okuyup uzun uzun gülmüştük. Hangi seneye ve kimlere aitti, unuttum. Deponun ne zaman yıkıldığını, arşivin ne olduğunu da bilmiyorum. (…)
Tek Parti iktidarının son yılında, 1949 yılı başlarında, birtakım reformlar yapmak üzere kurulan Şemsettin Günaltay kabinesinin Maarif Vekili Tahsin Banguoğlu, siyasî akımlara bulaştığı mülahazasıyla Yüksek Öğretmen Okulu’nu lağvetti. Henüz mezun olmamış öğrencilere de burs verilerek fakültelerine devamları sağlandı. Bunlar arasında yine Ahmet Kabaklı, Nihat Çetin, Bekir Kütükoğlu, Kaya Bilgegil gibi isimler aklımda kalmış. (…) Vefa’nın lise sınıflarının Yüksek Öğretmen Okulu binasına geçmesi de o yıl oldu. (…) 1949-1950 ders yılında lise son sınıfı okuyarak mezun olduğum Vefa Lisesi binası ise Vakıflar idaresinin 1911’de Mimar Kemalettin’e yaptırdığı 5. Vakıf Han. Cumhuriyetin ilk yıllarında da Yüksek Muallim Mektebi’ne verilmiş. (…) Ama benim için, belki pek çokları için de Nurettin Topçu’nun dersleri, seminerleri bambaşkaydı. Sınıfımız en üst katın köşesindeydi. Penceresinden Süleymaniye bütün haşmetiyle görünürdü. Topçu sene sonu son dersinin son cümlesini yine Süleymaniye’ye bakarak noktaladı: “Biz sosyolojiyi bitirdik, caminin tamiri bitmedi.”
No Comments