M.Ş. Hanioğlu yazdı: “Kültleştirme ve günah keçiliği arasında II. Abdülhamid”

 

Bu sıra dışı, akademik titizlik ve objektiflik yansıtan yazıdan sadece bazı alıntılar sunmakla yetineceğim.

(…) Birbirine zıt bu kavramsallaştırmalar, II.Abdülhamid’in kurduğu rejim, geliştirdiği siyasetler ve ülke kalkınmasındaki rolünün objektif biçimde değerlendirilmesi ile onun tarihselleştirilmesini fazlasıyla zorlaştırmaktadır.

II. Abdülhamid, taklitçilik ötesine gidemeyen Tanzimat aşırı Batılılaşmasının karşı tezi bir “Osmanlı modernliği”ni yaratma girişimini üstlenmiştir. Gelenek ile modernliği bağdaştırmaya çalışan bu özgün yapı Batı coğrafyası dışında hayata geçirilen en çarpıcı modernlik projelerinden birisidir.
(…)
Üçte ikisi modern tarihin gördüğü en kapsamlı fiyat deflasyonu ile çakışan Devr-i Hamidî’de kapsamlı altyapı projeleri başlatılmış, sanayileşme ve üretim hız kazanmış ve Osmanlı ekonomisi böyle bir iktisadî iklimde düzenli biçimde büyümüştür.
(…)
Kendisi, 1885- 86 Şarkî Rumeli Buhranı haricinde pek çok sorunda Avrupa dengesinin takip edeceği siyasetleri öngörmüş ve tehditlerin büyümesini önlemiştir. II. Abdülhamid’in Bulgaristan’ı çevreleyecek Balkan ittifakı projesi yarıda kalmasaydı, Balkan harplerinin doğurduğu yıkım önlenebilirdi.
Bütün bunlar II. Abdülhamid’e “bilim düşmanı bir gerici” ya da “psikolojik sorunlarından dolayı ne yaptığını bilmeyen bir yarı meczup” biçiminde yaklaşılmasının anlamsızlığını ortaya koymaktadır. II. Abdülhamid dönemi siyasetleri bu tür yaklaşımlar ürünü, kişisel kaprislere indirgenemez.

Büyük resimde görülen ilerleme ve olumlu dönüşüme karşın, II. Abdülhamid rejimi süreç içinde günümüz için örnek alınması mümkün olmayan, dönemi için dahi olumsuz yönleri ağır basan bir şekle evrilmiştir.
Bürokratik hiyerarşiyi ortadan kaldırarak tüm gücü saraya aktaran rejim güçlü bir kişi kültü geliştirmiş, her türlü eleştiriyi yasaklamış, “esbâb-ı siyasiye” benzeri bir suç türü yaratmış, bunun neticesinde de hedeflediği “hürriyet-i kanuniye” idealinin oldukça uzağında kalmıştır.
(…)
Bu rejimi 1908 sonrasında kimsenin sahiplenmediği unutulmamalıdır. “İnkılâb-ı Azîm” öncesinde Hoca Muhyiddin ve Mehmed Âkif’den Sa’id-i Kürdî ve Derviş Vahdetî’ye ulaşan yelpazedeki İslâmcı hareket mensupları rejimi eleştirirken, ihtilâl sonrasında da Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye benzeri örgütlenmeler ona dönüşe şiddetle karşı çıkmışlardır.
31 Mart Olayı sonrasında haksız suçlamalarla tahttan indirilen II. Abdülhamid’in, toplumunu kişi kültüne dayalı otoriter bir rejim altında modernleştirmeyi ve ülkesinin toprak bütünlüğünü korumayı hedefleyen ve bunlara ulaşma yolunda önemli mesafe kateden bir lider olarak tarihselleştirilmesi anlamlıdır. (…)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked