Merhûme Ayşe Şasa’nın Fantastik Kurgu olan “Şebek Romanı”ndan alıntılar

 

GELENEK YAYINCILIK’tan 117. , Ayşe Şasa Kitaplığı’ndan 3. Kitap (Birinci Basım / Ekim 2004) olan bu kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Sinüs 3 adlı öldürücü grip, bulunduğu coğrafi bölgeye yaklaşmaktaydı. Aşı demek, aşı olmak için eczaneye inmek demekti. Ah tembellik, anlık hazlarımızın yoğunlaştırıcısı, ana rahmindeki hayallerimizin güçlendiricisi tembellik..” “Yarın öğleden sonra acaba eczaneye inebilir miyim?” diye düşündü, kendisiyle tembel bedeni bu pazarlığa girişti. Aynı anda, deprem alarmının keskin sinyali ile fırladı. Şimdi hafif çarpıntıyı önleyemiyordu.. Kendini, oturma odasındaki çelik kasaya atar atmaz soluklandı. Deprem etkisini icraya başlamıştı. Şimdi, bir gidip bir gelerek, çatır çatır esneyen bu binada hâlâ oturmasının tek nedeni, binada kiraların gülünç derecede düşük oluşuydu.. 2020’li yılların başlarında inşa edilmiş bu demode gökdelenin depreme bu denli dayanıklı oluşu, geçiştirilen bunca sallantıdan sonra ortadaydı. Herkesin yerdelenlerde yaşadığı bir çağda bir gökdelende barınmakta ısrar edişi, biraz fantezi, biraz da bütçe gereğiydi. Dijital saatinde zaman tuttu Amadeus, “Dört dakka sürebilir, ancak şiddeti 4.1’den fazla değil..” Ah Yeryüzü, ah bilinmeyen bilimsel deneylerle çivisi çıkmış yeryüzü, ah korkular.. (…) Gezegende tek tük kalmış “normal” tipi sinir sisteminin tüm imtiyazlarını komplekssizce sahiplenmiş bir kızdı Doris.. (…) Amadeus bir bardak su içti, soluklandı. Sonra gezegensel tekelin resmî gazetesi ‘Airbus’a döndü. Bir süre daha haberler arasında gezindi. Gezegeni yöneten üçlü konsilin toplantı halinde olduğunu öğrendi, sonra ‘Süblim orangotan’ kutusuna giriş yaptı. Sanat, edebiyat spotları arasında gezindi, ilgisini çeken bir şey yoktu.. Daha doğrusu, biraz önceki deprem, sanata karşı motivasyonunu eksiltmiş gibiydi.. Amadeus şimdi kendini zorladı, dikkat kesildi. Zorladı, yeni bir giriş yaparak üzerinde iki yıldır çalıştığı tezin 1012. paragrafına döndü. “Şebek epistomolojisinde üçüncü aşama” adlı tezinin 1012. paragrafında “Kritik söylem kültürü” bahsine kilitlenmeye, biraz yol katetmeye niyetliydi. Freud, Marx, Pavlov gibi, Neo-Darvinci İkinci Aydınlanma öncesi düşünürlerin sağladıkları eleştirel gerilimin ve gizemci tekniklerin şebek türünün kavrayışını ne denli geliştirdiğini irdeleyen bu pasajlar parlatılmaya muhtaçtı. Amadeus durdu, düşündü: “Kalksam, bir şeylerle oyalansam, bir saat sonra yeniden girişsem..” Lena’yı çok özlemişti. Ay çevresindeki mor uyduda astronot Lena şimdi gecenin tedirginliğini sürdürüyordu. Terliyor, sarı perçemleri ılık ılık yapışıyor muydu? Lena, hep ışınlı battaniyeler, fosforlu yastıklar kullanmayı seven Lena.. Bir haftadır aramıyor, bu da Amadeus’u çıldırtıyordu.. Amadeus bir kez daha Freud-Marx-Pavlov üçgenine dönmeyi denedi. O en çok Freud’u seviyordu.

Tanrı süblim (ulvî) bir  yanılsamadır diyen, insan denen Şebeği kendisiyle, hazlarıyla oyuna tutuşmuş kancık bir uyunmaz olarak tasvir eden Neo-Darvinci aydınlanmanın destani büyüğü kokainman ceddimiz Freud.. İnsan denen Şebeğin, evriminde yepyeni bir aşama katederek kendi tazelemesinde, yani milâdi 2007- şebek takviminde Büyük Eşik adı verilen o muhteşem çizgiye ulaşmasında bunca etkin olan Freud, haz avcılığı kavramına da, bu süreçte ayrı bir kutsallık yüklenmesine kaynaklık etmişti. 2000'de, bilgisayara... 'I want coffee' 'Kahve istiyorum' cümlesini yazdıran ilk doğal şebekten bugüne, 2075'e kadar uzanan o kahramanlıklarla büyük geçitte, kutsal süreç, dört ayrı epistemolojik aşama kaydediyordu.                          a)'I want coffee' diyen ilk doğal şebeğin ışığında Darvin'e yeniden vurgu sürecinin başlaması.                   b) 2015'te de, Angelicus Watkins tarafından, insanlığın en büyük ereği olan zihinsel şebekliğin, Darvin ışığında yeniden tarif edilmesi ve tarihsel şebeksel açıdan yeniden açımlanması.                            c) 2015'den başlayarak Freud, Marx, Pavlov ekseninin Angelicus Watkins  ışığında yeniden değerlendirilmesi.     d) 2015'den günümüze,şebeksel gizemci meditasyon süreçlerinin tür arasında yoğunluk kazanması ve şebeksel hilekârlığın en ince boyutlarına ulaşması.
Sürekli hazzın bir hayat ideali olarak en yüksek ifade biçimlerine ulaştığı günümüzde, Amadeus'un tezi henüz fazlaca kuru ve fantezi yoksunuydu.(...) Yuvakim Toreos'un "5 Aşamalı Şebek Meditasyonu" kitabı -kişiyi renksel haz âlemine inisye eden- nesine yetmezdi. Her gün on dakika devam etse yol alacak, hem hayatı, hem bilimsel üslûbu gelişecekti. Tembelliğinin, kendisini çevreleyen şefkatsizlikten ileri geldiğini sık sık düşünür olmuştu. (...)
Kilimanjaro'da tatildeyken bir sabah,Lena'yla kayağa çıkışlarını anımsadı. O tatilde kısa bir süre ikisi de tam şebekleşmişken, adeta çevredeki şebeklere tümüyle uyum sağlamışlardı. - "Ah Amadeus, ne muhteşem bir şebeksin.." Ancak, hayır, sürmemişti.. Sürmemişti bu balayı. Klimanjaro dönüşü yurda gelişte yine aynı melankoli.. Bir daha da kayağa çıkmamışlardı. Lena çalışmaktan, kendisi tembellikten.. Sevdiği kadın için bile zahmete girmeyecek kadar tembel ve pasifti. Kilimanjaro'da kar.. Hawai'de surf.. Ünlü çok ünlü bir besteci olmak..Bir orkestra şefi.. WolfgangAmadeus Mozart.. Olmuyor, olamıyordu.. Duyumları çok zayıftı.. Hazza dönük iradesi çok zayıftı. Yetimhane müdürü Grotyüs'ün gaddar hatırası çocukluğundan doğru, tüm hayatına hükmediyor, yaşam sevincini bastırıyordu. Yeniden bir kez daha denedi.. "Maymundan geldik, Şebeği arıyoruz.. Maymundan geldik, Şebeği arıyoruz.." Gözlerini sımsıkı yumdu, turuncu ışığı, ortasındaki Şebeği hayal etmeğe çalıştı. İlk basamağı gerçekleşmeyen meditasyon, ikinci basamağı turuncu ışığa ve ışığın ortasına oturan Şebeğe geçit vermiyordu. Olmuyordu, bir türlü olmuyordu. "Enerjim az.." Böyle düşünerek soldaki düğmeye bastı, otomatik buzdolabından otomatik kol aracılığıyla balık yumurtası çıkardı. Başucunda duran cep çakısıyla bir iki dilim kesti. Ağzına attı. Tadı damağında yayılırken birden kafasında, teziyle ilgili parlak bir fikir ışıdı. Angelikus Watkins'in şebek ideolojisinin, Yuvakim Tereos tarafından, meditatif bir gizemciliğe dönüştürülmesinden önce insanlığın bir bölümü, maymundan gelmiş olma gerçeğine ve türün derin benliğinde yatan "Şebeği geliştirme" idealine bir hayli direnmişti. Bu direnci, kendi yeteneksizliğinden kaynaklanan psikolojik durumun ışığında edebileştirmek tezine müthiş güncel incelikli bir boyut katabilirdi. Üçüncü bölümün ikinci yarısında "Şebek ideolojisine direncin derin nedenleri" altbaşlıklı birkaç sayfa.. "İşte parlak buluşu" diye düşündü. Tezin yönetim hocası kaç kez sübjektifizmin erdemlerinden söz etmiş; şiirli, renkli bir üslubun vurgulanmasını ne kadar önemsediğini belirtmişti. Bütün bunlara rağmen, Amadeus'un üzerinde çalıştığı işin bam telini kavraması, uygulayacağı edebî-felsefî noktayı yakalaması bunca uzun zaman almıştı. Birden iletişim aygıtı sinyal verdi. Düşüncelerden kopan Amadeus gerginleşti. Tam konsantrasyona girmek üzereyken, kim olabilirdi kendini arayan "Alo.. Ben Irina.." Irina, Zürafa Irina.. Her zamanki incelikli, sevecen, konuksever tavrıyla ince, kendisine niçin günlerdir dairede görünmediğini soruyor, amiri Gergedan Hugo'nun yakında homurdanmaya başlayacağını ikaz ediyordu. Amadeus teziyle ilgili önemli aşamalar kaydettiğini, günlerden beri "Şebek ideolojisine bireysel direncin derin kollektif nedenleri" adlı bir bölümle meşgul olduğunu anlattı. Yazdıkları, Hugo'yu heyecana sevk edecek cinsten şeylerdi. Freud'a, bilinçaltının karşıtlıklarına bol atıf.. (...)"

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked