Müellifi Muhyiddin İbn Arabî olan, Çeviri’sini Ekrem Demirli’nin yaptığı Fütuhat-ı Mekkiyye’nin 16. Cildi’nden (Litera Yayıncılık, 2011) alıntılar
“Allah’ı -O’nunla değil- nefislerine göre birleyenler tevhide şirk katanlardir.” (s. 18)
“Hıyanet üç türlüdür: Birincisi Allah’a ihanet etmek, ikincisi peygambere, üçüncüsü emanetlere ihanettir.” (s. 34)
“Sen ahlakınla ehl-i beyt’e denk olamazsın / Ehl-i beyt efendilerdir” (s. 36)
“Hakk’ın bilgisinde neyin bulunduğunu kimse bilemez. Hz. İsa ‘Sen benim nefsinde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem, Sen gaybı en iyi bilensin.” (el-Maide, 5/116) (s. 37)
“Bakınız! Allah her peygamberi kavminin diliyle göndermiştir. Peygamberlik Allah’a aitken kavminin diliyle o görevi yerine getirmek peygambere ait bir iştir.” (s. 39)
“Allah bize Hakkın hüviyetinin kulun duyma, görme ve bütün güçleri olduğunu beyan buyurmuştur. Kul, güçleri sayesinde kul olduğuna göre o, Hak sebebiyle vardır.” (s. 39)
“Bize Allah’ın kulunun diliyle ‘Allah kendine hamd edeni duydu’ dediği aktarılır.” (s. 40)
“Allah ibadeti kendisine tahsis etmemizi istemiştir. Çünkü ibadet etmekle kul olduğumuz gibi O’nun hüviyetiyle kul olabiliriz. Bu nedenle ubudiyeti (kulluğu -a.a.) O’na tahsis ederiz.” (s. 41)
“Acı ve sıkıntıda Allah’tan başkasına iltica etmemek, Allah’ın peygamberlerine ve nebilerine öğrettiği ilahi edep demektir. Çünkü Allah’ın sana gayenle çelişecek bir işle acı vermesi ve sıkıntı çektirmesi, sadece acıyı kaldırması için O’na dua etmeni irade etmesinden kaynaklanır.” (s. 48)
“Allah, peygamberi Eyyub hakkında ‘kuşkusuz onu sabırlı bulmuştuk‘ (Sâd, 38/44)
“(…) Hallac-ı Mansur bütün bunları bildiği için, bu makam hakkındaki gayreti nedeniyle, kolları kesildiğinde yüzünü kana bulamıştı ki, insanların gözüne mizacının değiştiği gözükmesin! Bu halde iken Hallaç şöyle diyordu: Her bir uzvum ve eklemim / Senin yâdını taşır (s. 49)
“Biz Sabrı ancak zorunlu bir ibadet olsun diye emrettik. Sabrederken bir vacibi yerine getirenin sevabını alır, sabredip rıza göstermen nedeniyle övülen-mecbur(icbar edilmiş -a.a) bir kul olursun. Serbest bıraksaydık ve sen yine de sabretmiş olsaydın, bu kez irade sahibi muhayyer (seçmeli -a.a.) bir kul olur; senin üzerinde hakim ve efendi oluşumuzu ‘zevk’ ederek öğrenemezdin.” (s. 50)
“Allah âleme ancak kendisini güzelleştirip düzenledikten sonra bakar. Bu sayede herhangi bir yerin ve varlığın gelen tecelliyi kabulü kendi istidadının cemali ve güzelliği ölçüsüncedir. (…) Allah bir insanın kalp gözünü açıp kötülüğünü giderirse, zâhirde ve batında sürekli halden hale girdiğini görür.” (s. 55)
“Allah, peygamberinin diliyle, yeryüzünün işaretlerini yani hadleri / sınırları değiştireni lânetlemistir, çünkü benzerlik ortadan kalkacak şekilde belirsizleştiğinde, hayret ortaya çıkar ve sınırlar gizlenir. Çünkü başka bir türün şahısları da had bakımından birbirine benzer iken şahıs bakımından birbirinden ayrıdırlar. Bundan dolayı had (tanım, sınır) itibarıyla benzeşenlerde bir ayrım bulunmalıdır. Bir şeyi başka bir şeyin benzeri yapmak, (fark bulunduğunu açıklamak üzere) yeterlidir. (s. 56)
No Comments