Nurettin Topçu (m.1909-1975)

 

Merhum Nurettin Topçu‘nun Dergâh Yayınlarından çıkmış “İradenin Dâvası Devlet ve Demokrasi” adlı kitabının ilk birkaç sayfasından yapacağım kendisini ve dâvasını tanıtıcı bazı alıntılamalardan oluşacak bu yazı.

‘Nurettin Topçu’ başlığı altındaki bölümden (s.4) alıntılar:

” 7 Kasım 1909’da İstanbul Süleymaniye’de doğdu. Büyük Reşid Paşa Numune Mektebi’ni bitirdi (1922). Orta öğrenimine Vefa İdadisi’nde devam etti; birinci sınıfta iken babasını kaybetti. İstanbul Erkek Lisesi’nde felsefeye meyletti ve 1928’de bu okuldan mezun oldu.

Avrupa’da öğrenim görmek amacıyla girdiği imtihanı kazanarak Fransa’ya gitti. Önce Fransızca öğrenmek için Aix Lisesi’ne kaydedildi. Aksiyon (hareket) felsefesinin kurucusu Maurice Blondel’i bu sırada tanıdı. İki yıl sonra Strasburg Ünivesitesi’ne geçerek felsefe öğrenimi gördü, ahlâk kurlarını tamamladı, sanat tarihi lisansı yaptı. (…) A. Adıvar’dan sonra Massignon’a Türkçe dersleri verdi. M. Blondel üzerinden başlayan mistik ilgileri İslâm tasavvufuna, özellikle vahdet-i vücûd felsefesine doğru gelişti.

Strasburg’da ahlâk felsefesiyle ilgili hazırladığı ‘Conformisme et revolte’ başlıklı tezini Sorbonne’da savundu ve üstün başarı kazandı (2 Temmuz 1934). Avrupa’ya tahsile giden Türkler arasında ahlâk üzerinde çalışan ilk öğrenci ve Sorbonne’da felsefe doktorası yapan ilk Türk Nurettin Topçu’dur. Tezini bitirdikten sonra Fransa’da kalması yönündeki teklifleri kabul etmeyip 1934 yazında Türkiye’ye döndü ve (kendisine üniversitede akademik çalışma imkânı tanınmadığı için) Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak göreve başladı (29 Eylül 1934); sosyoloji dersi okuttu. Hayatı boyunca etkileneceği Abdülaziz Efendi(Bekkine) ile tanışan ve ona intisap eden Nurettin Topçu için bu olayın hayatında önemli bir yer tuttuğu belirgindir. Baba dostu Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye hanımla iki yıl sürecek bir evlilik yaptı.

Lise müdürünün bazı öğrencilere geçer not verme isteğini geri çevirdiği için düğün günü İzmir Lisesi felsefe öğretmenliğine tayin emri geldi.

İzmir’de bulunduğu yıllarda Hareket dergisini yayımlamaya başladı (Şubat 1939). Derginin 4. sayısında yayımlanan ‘Çalgıcılar’ yazısından dolayı İstanbul Vefa Lisesine tayini çıktı (29 Eylül 1939). Burada dört yıl çalıştıktan sonra Denizli İsmet İnönü Lisesine tayin edildi(20 Ekim1943). 4 Ekim 1944’te İstanbul Erkek Lisesi’ne tayiniyle birlikte on yıllık sürgün hayatı sona erdi. Arada Vefa ve Haydarpaşa liselerindeki öğretmenlikleri dışında emekliliğine kadar on sekiz yıl burada çalıştı. Bu arada Bergson’la ilgili teziyle felsefe doçenti ünvanını aldıysa da görünürde İ.Ü. Edebiyat Fakültesi kurullarınca kadro ile tayini mümkün olmadı. Ayrıca Robert College’de tarih (1946-1961), İstanbul İmam-Hatip Okulu’nda psikoloji, felsefe, din psikolojisi ve dinler tarihi (1955-1960) öğretmenliği yaptı. (…) 20 Kasım 1974’te yaş haddinden emekli oldu. Kısa süren bir hastalıktan sonra 10 Temmuz 1975’te vefat etti. Topkapı Kozlu Kabristanı’nda defnedildi. Eserleri: İsyan Ahlâkı, Ahlâk Nizamı, Ahlâk, Amerikan Mektupları- Düşünen Adam Aranızda, Bergson, Büyük Fetih, Felsefe, İradenin Davası-Devlet ve Demokrasi, İslâm ve İnsan-Mevlana ve Tasavvuf, Kültür ve Medeniyet, Mantık, Mehmet Akif, Millet Mistikleri, Psikoloji, Reha (roman),Sosyoloji, Taşralı (hikayeler), Türkiye’nin Maarif Davası, Var olmak, Varoluş Felsefesi-Hareket Felsefesi, Yarınki Türkiye.

Kitabın ‘Önsöz’ başlığı altındaki bölümün (s.15-16-17) birkaç yerinden alıntılar:

“(…) İstanbul’un hâkim bir tepesine oturtulan Süleymaniye Camisi hem içinden hem de dıştan görünüşü ile Osmanlı İmparatorluğu’nun irade azametini yaşattığı gibi uyanık bir gençliğin masonlukla mücadelesi de yine büyük bir iradenin eseri olacaktır. Beethoven’in senfonileri kadar Mehmet Âkif’in ruhlara çevrilen çağrışları da büyük irade hareketleridir. (…) Egoist (bencil) kaynaktan gıdalanan duygular insanda hayvanî bir hayat ve süflî bir irade yaşattıkları halde özgeci (başkalarına, yani aileye, millete ve insanlığa çevrili) kaynaklardan gıdalanan duygular insanı yükseltiyor ve iradeyi değerlendiriyorlar. İlim, sanat ve ahlâk kaynaklarından gıdalanan duygular insanı ideal bir düzene yükseltiyor ve gerçek mânası ile insanlaştırıyorlar. Dine tırmanan irade ise, ifadelerin gerçek sahibi olan Allah’a yönelmekle sonsuzluğun iradesini kazandıran duyguları yaşatıyor. Allah en büyük iradedir. Dinî irade bizi sonsuz kudretin iradesine iştirak ettiriyor. Dinde kurtuluşun, selâmetin ve İslâm’ın asıl mânası budur. (…)

Gayesine ulaşabilen gerçek ve tam irade, fertten başlayan, aile ile devleti yani otoriteyi isteyen, millet ve insanlık basamaklarından da geçerek Allah’a ulaştıran iradedir. (…) Hakikatte irade birdir. O, istek halinde âleme yaygın kudretin bizdeki adıdır. (…) Benliğimizde barınan iradeyi âlemin iradesinden, daha şahsî ve tam adı ile Allah’ın iradesinden ayırıp onunkine denk bir kudret gibi düşünmek, zavallı insanlığımızın aczinden fışkıran kibirden başka bir şey değildir. (…) Kurtuluş yolu diye, insan olan varlığımızı, sefaletleri ile birlikte mutlak samimiyet olan ilahî iradeye ulaştırıp onunla birleştiren hareketler sistemine diyoruz.

(…) İnsanlığın yükselişi, ilâhî iradeye iştirake götüren yolda ilerleyiştir. (…)

Bugün gençliğimizin yüzünden silinip de kaybolan, sonsuzluğun iradesidir. (…) En fâni hareketlerine bile sonsuzluğun iradesini yerleştirdikten sonra sonsuzluk iradesinde varlığını eriterek ona teslim olan insan, gerçek iman adamıdır. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked