Ömer Türker’in “Ahlâk / Yeni Bir Yaklaşım” adlı kitabından ( Ketebe Yay., 4.Baskı Ekim 2020) alıntılar
“(…) Dolayısıyla elinizdeki kitap, münhasıran benim ahlâkî tefekkürü taşımak istediğim mecra ve seviyeye işaret ettiği ölçüde maksadına ulaşmış olacaktır.” (s.8)
“(…) Bu kitap ise ahlâk alanıyla yakından ilgili başlangıç seviyesindeki okurun temel meselelerle irtibat kurabileceği ve ahlak hakkında tefekküre giriş yapabileceği, orta ve ileri düzeyde bir okurun ise varmak istediği hedefi açıklıkla görebileceği bir seviyede kaleme alınmıştır.” (s.8)
“Kitap, yaklaşık üç asırdır sadece siyasi ve ilmî değil aynı zamanda ahlâki buhranın da pençesinde yoğrulan İslâm ümmetinin ahlâkî tefekkürüne katkı sağlayabildiği öiçüde bahtiyar olurum.” (s.9)
“Ahlâk söz konusu olduğunda her ne kadar İslâm geleneği klasik dünyadaki iddialarını sürdürmeye devam etse de eski konumundan epeyce uzaklaşarak teorik seviyede ahlâkî bilinci ve pratik seviyede ahlâkî davranışı üretme kapasitesini ancak sınırlı bir şekilde muhafaza edebilecek duruma gerilemiş ve evrensel seviyede norm koyma kapasitesini kaybetmiştir.” (s.12)
“Dikkatli bir inceleme gösterir ki ahlâk ile mizaç arasındaki ilişki, metafizik ile fizik arasındaki ilişkiye benzer.” (s.15)
“Bir bakıma tıp teorileri, insanın metafizik maksatlara ulaşmasının araçları konumundadır.” (s.15)
“Özellikle felsefi ahlâk düşüncesi, insan nefsinin (ruhunun) soyut bir cevher olduğu üzerine kurulduğundan insana istidlal yöntemiyle tüketilemeyecek bir tecrübe alanı açar; istidlal anlamında aklı, nefsin bir işlevine dönüştürür ve doğru bilgi ile doğru davranış arasında insanlık vasıflarının tahakkuk etmesi için tam bir uyum öngörür. Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209) ve sonrasına tekabül eden müteahhirun döneminde bu kavrayış, hem kelam geleneğine mensup bir kısım düşünürler tarafından hem de sufıler tarafından tevarüs edilmiştir.”(s.17)
“Diğer yandan İslâm Dini’nin modern dünyada varlık ve insana ilişkin iddialarını hâlâ sürdürmesi, Müslümanlara kelam, felsefe ve tasavvufu içerecek şekilde geniş anlamıyla metafiziği diri tutma imkân ve mükellefiyeti vermektedir. Bu durum teorik olarak bir imkân iken dinî olarak bir yükümlülüktür (teklif). (…) Mu’tezile’nin ve Mâturîdîliğin teklifin sınırı ile dinin sınırını özdeşleştirmemesi ve ahlâka evrensel bir temel bulma çabası, İslâm ahlâk düşüncesinin sahip olduğu en önemli imkânlardan biridir.” (s.17)
“Modern dönemde İslâm ahlâk düşüncesine ilişkin çalışmalar özellikle felsefe, kelam ve tasavvuf ekollerine mensup düşünürlerin görüşlerini sistemli olarak anlatma amacını güder. Fakat fıkıh ve hadis literatüründe hatırı sayılır bir ahlâki birikim olmasına rağmen hala bu alanlarda ciddi ahlâk çalışmaları yapılmamıştır. Dahası kelam, felsefe ve tasavvuf ekollerinin genel eğilimlerine dair çalışmalar yapılmış olsa da derin kavram tahlilleri yapılamamıştır. Belki bu hususta en talihli alan, felsefi ahlâk metinleridir.” (s.18)
“Ahlâk alanında norm koyma ve neyin ahlâkî olduğunu tayin etme gücünü yitiren İslâm toplumları, kendi uygulamalı ahlâk sorunlarını dahi tayin edemez hale geldi. Kuşkusuz bunda özensiz tercüme alışkanlığı ile toplumsal duyarlılıktan ve bilimsel ciddiyetten yoksun kitap yazma kültürünün de önemli etkisi vardır.” (s.19)
No Comments