“Osmanlı’nın Hasmı Yüzyıllar Boyunca Frengistan Oldu”
İsmet Özel‘in ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında İNANMAK YETER Mİ ? başlıklı ve 9 Zilkade 1446 (7 Mayıs 2025) tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi. org.tr) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Katolikler kendi aralarında ikiye ayrılır: Bir kısmına ki, sanıyorum büyük kısmı onlar teşkil eder, “catholique croyant” (inananlar) adı verilir, azınlıkta kalan kısma düşen isim ise “catholique pratiquant (tatbik eden) olmuştur.
Yazıma Katolik kelimesini zikrederek başlamam bir tesadüf değil. Katolik kilisesi Avrupa’nın kuzeyini güç kullanarak Hıristiyanlaştırdı. İzlanda’nın, Britanya’nın, Danimarka’nın, Norveç’in, İsveç’in, Finlandiya’nın bayraklarında haç işareti görüşümüz bu yüzdendir. (…) Rum Ortodokslar Romalı kafasına göre o günlerde gerçek Hıristiyan değillerdi. Frenk kelimesini biz Türkler Yunanlılardan öğrendik. Osmanlı ordusu da bir Avrupalı millet- devletle değil Haçlı ordularıyla savaştı. (bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil eden cümlenin yazıdaki yeri burası) Modernliğin bir aşamasında ticaret için Türk topraklarına gelip yerli gayri- Müslimlerle evlenerek hayatını geçiren Avrupalılara “Tatlısu Frengi” adını verdik. 1929’da, İtalyan Faşizminin tatlı günlerinde Vatikan devleti doğdu. Sözün özü, tarihî gelişmede biz Türkler gayri-Müslimlerin Katolik olanlarıyla aramızdaki mesafeyi diğerlerinden daha büyük tuttuk.
Olan bitenler tarihî gelişme içinde, hem de uzak bir tarihî gelişme içinde, olup bitenlerdir. Cumhuriyetin ilânını takip eden yıllarda karşılaşmak zorunda bırakıldığımız inkılâplar Türkleri başta İslâm olmak üzere bütün dinî düşüncelerle zıtlaşma noktasına sürükledi. Yıllar içinde din okur-yazarların gözünde “tabu” görünümüne vardı. Öyle ki daha düne kadar İslâm’a kendini yakın sayanların “Neye inanırsa inansın; yeter ki, inansın” demekle makbul bir şey dedikleri sanısı yaygındı. Yani yirmi yedi yıl devam eden CHP tek parti idaresinin Türkiye’deki İslâm muhalefeti, SSCB Komünist Partisi’nin dine bakış tarzından daha sertti. Bu vakıadan ders almamız zaruridir. Ne yapıp edip malî hegemonya sûretiyle yeryüzünü baskısı altında tutan Dünya Sistemi’nin sihrini yok etmemiz lâzım. Hatırlayalım ve hatırdan çıkarmayalım ki, İslâm’a olan Türkiye’deki muhalefet dünyadaki İslâm düşmanlığının bir parçasıdır.
Niçin Antonio Gramsci’nin “hegemonyaya hegemonya” tezi sonuç vermedi? Çünkü Avrupa’da doğmuş olan komünist düşünce aydınlık gelecekler adına sanayileşmeyi ve dolayısıyla proleteryanın varlığını veri sayıyordu. Hıristiyanların 1848 yılı’nda yayınlanan Komünist manifesto Avrupa’nın kentsoylu sınıfını tarihteki en devrimci sınıf olarak gösterdiğinden anlıyoruz ki, Aydınlanma Çağı’nın yavrusu Marxism geçerliliği ilerleme ve evrim fikri dairesinde yürürlüğe girebilen bir yaklaşımdan fazlası değildi. Batılaşmacı “aydınlarımız” önce Batı’ya cevap verecek tezlerin Batı’dan devşirilemeyeceğini anlamalıydılar. (…)
Nâzil olan Kur’an Yahudiliği ve Hıristiyanlığı birer bâtıl itikat durumuna düşürdü. Buluğa ermiş bir kişi kelime-i şahadet getirerek İslâm ümmetine dâhil olur. Kelime-i şahadet iki kısımdır: Önce Allah’tan başka tapmağa değer hiçbir şeyin bulunmadığına şahitlik ederiz. Onun hemen ardından şahadet sırası Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü olduğu gerçeğine gelir. İslâm vahdet dinidir. Yaratılmışlar arasında yegâne vahdet dini, Allah katında yegâne din İslâm’dır. Biz Müslümanlar dışarıdan bakıldığında iki kısımmış gibi görünen şeyi birleştiririz.
“Lâ ilâhe illallah” tek başına topaldır. Onun bu aksamasından “Tek Tanrılı dinler”, “İbrahimî dinler, “Kitaplı dinler”, “semâvî dinler” gibi söylenceler doğar. (…) “Muhammedün Resûlullah” demeden “Lâ ilâhe illallah”, aksamasından arınamayacaktır. Biz Müslümanlar ancak Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şahadet ederek İslâmî bir hayatın biçimi hakkında bir fikre sahip olabiliriz. (…) Sadece İslâmî hayat bakımından değil, her bakımdan biçim esastır. İslâm bizi bütünlüğe götürür. Bir ırmak kıyısında aptest alsanız bile suyu israf etmeyin buyuruyor Resulü Ekrem. Modernlik hatırına kendimizi israf edip etmediğimizi kendimize sormak lâzım.” İsmet Özel, 9 Zilkade 1446 (7 Mayıs 2025)
No Comments