Fusûsu’l-Hikem Dîbâcesi’nden (dibâce: önsöz) alıntılar

 

Muhyiddin İbnu’l-Arabî‘nin en ünlü eserlerinden biri olan Fusûsu’l-Hikem Tecüme ve Şerhi-I (Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı– Dr. Selçuk Eraydın, İFAV / M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları / 7.Basım Nisan 2017) in başlıkta belirtilen bölümünden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Nimet rahmeti ile eşyânın tümüne varlık veren ve zorunluluk rahmeti ile bazı kullarına tecellî etmiş olan kemâlâtın tümünün sâhibi bulunan Allâhü zü’l-Celâl hazretlerinin şerîf ismiyle bu Fusûsu’l-Hikem‘i yazmağa başlarım demek olur. (…)

Cenâb-ı Şeyh-i Ekber (r.a.) bir hadîs-i şerîfe tâbi olarak besmele-i şerîfe ile bassladıktan sonra, hamd ve senâ kemâlâta (olgunluğa) ait olduğu, oysa bi’l-cümle kemâlât Allahü Zü’l-Celâl hazretlerine mahsûs bulunduğu için besmele-i şerîfeden sonra ‘hamd’i andı ki, hamd’in tümü Allah’a mahsûstur demek olur. Ve hamdde üç sûret vardır:

Birincisi Hak’tan halka olan hamddir ki, bunun delîli anlam olarak “Süphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber’e salavât getirirler.” (Ahzâb,33/56) ve “Üzerinize bolluk ve bereket indiriyor.” (Ahzâb, 33/43) Bu sûrette Hak Hâmid (hamd eden) ve halk mahmûddur (övülmüş).

Halifenin Rüyaları / İslâm Kültüründe Rüya ve Tabiri

 

Annemarie Schimmel‘in bu kitabının (Mütercim: Tûba Erkmen, SUFİ KİTAP 1.baskı 2005 Kabalcı, 2. baskı Ocak 2023, İstanbul) bazı yerlerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“İnsanlar uyur, ölünce uyanırlar.” Yukarıdaki deyişi yedi yaşımdayken bir masalda okumuştum; Hz. Muhammed’e atfedildiğini öğrenişim ancak on yıl sonra oldu. Bu söz beni derinden etkilemişti. Yaşam gerçekten, Doğu’daki ve Batı’daki onca şairin söylediği gibi, bir rüya mıydı? Uyanış nasıl bir şey olacaktı? Rüyaları büyüleyici buluyordum, benim için çok gerçektiler, annemin rüyaları da sık sık çıkardı; hâliyle kahvaltıda rüyalarımızdan bahsetmeyi seviyorduk.

Türkiye’de yaşadığım ve öğretim görevlisi olduğum yıllarda, Türk arkadaşlarımdan rüyalarla ilgili pek çok şey öğrendim. Tasavvufun, İslâmın mistik boyutlarının derinliklerine indiğimde de rüyaların önemini kavradım; insanın yakın dostlarıyla iletişim kurmasını sağlayabildiklerini gördüm.

Sonra, 1995 yazında Eranos Derneği Ascona’daki sempozyumu için konu olarak “Rüyaların Gerçekliği”ni seçince, sunduğum bildiride Arap, İran, Türk ve Hint-Müslüman kaynaklarında bulduğum örneklerden ve kendi yaşadığım deneyimlerden bazılarını derlemeye çalıştım. Bu kitap, söz konusu bildirinin genişletilmesi sonucunda ortaya çıktı; ancak bu konuda tek bir şey söyleyebilirim: Böyle bir işe kalkışmak okyanusu fincanla boşaltmaya benziyor. (…)

Hamid Algar’ın Nakşibendîlik adlı kitabından (insan yayınları 3.baskı) alıntılar

 

Çevirenleri Cüneyd Köksal, Ethem Cebecioğlu, İsmail Taşpınar, Kemal Kahraman, Nebi Mehdiyev, Nurullah Koltaş ve Zeynep Özbek olan bu kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

Hamid Algar, benim de kendisiyle üniversite öğrenciliğim sırasında İstanbul’da tanıştığım ve görüştüğüm daha sonra Erzurum’da üniversitede asistanlığım döneminde yine görüştüğüm ve kendisini Edebiyat Fakültesi hocalarından her ikisi de merhûm Mehmet Nazif Şahinoğlu ve Orhan Okay’la tanıştırdığım Cambridge Üniversitesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü’nden mezun, Tahran Üniversitesi’nde doktora derslerini izledikten sonra, Türkçeyi hakkıyla öğrenmek maksadıyla İstanbul’a geçen ve nihayet 1963’te Cambridge’e dönerek doktora çalışmalarına başlayan, Ondokuzuncu asır İran’ında ulemanın siyasî rolleri konulu tezini 1965 yılında tamamlayıp ABD’de Kaliforniya Üniversitesi’nde Orta Doğu Araştırmaları Bolümü’ne katılan, burada irfan, tefsir, Şîîlik, İran’da İslâm tarihi, Arap, Fars ve Türk tasavvufî edebiyatı, İslâm felsefesi gibi konularda ders veren; İran, Türkiye, Bosna, Malezya ve Özbekistan gibi birçok ülkede hem ilmî kongrelere katılan, hem araştırmalarını sürdüren, birçok dilde yayınlarıyla tanınan, 2010’da emekli olup başta Nakşîlik tarihi ve bugünkü durumu olmak üzere çeşitli konular üzerinde yoğun şekilde çalışmaya devam eden bir bilim adamı. Onun bu kapsamlı / hacimli kitabından yapacağım alıntılamalar da bu seçkin bilim adamının niteliğini yansıtacaktır elbette.

“Tek dünyalılık küfrün beslendiği en gür kaynaktır.” (küfr: ‘iman’ın zıddı)

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında OLMAK VEYA OLMAMAK başlığıyla çıkan 29 Muharrem 1445 (16 Ağustos 2023) tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr / IsmetOzel?Id=187&/Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının birinci paragrafının ortalarından bir alıntı cümle olup bu yazının başlığını teşkil etmektedir) oluşturacak bu yazıyı.

“Yaşayıp yaşamadığı tartışma konusu olan William Shakespeare Britanya’daki en yüksek tabakanın fikrî yapısını yani tek dünyalılığı temsil etmeğe dönük şeyler yazdı. Yazdıkları hepimize birer edebiyat şaheseri olarak kabul ettirildi. Shakespeare’in tiyatro eserlerinin tamamının tarihten veya efsanelerden alındığına dikkat etmedik.

Fütûhat-ı Mekkiyye c.18’den alıntılar

 

Müellifi / Yazarı Muhyiddin İbn Arabî olan, Çevirisi Ekrem Demirli tarafından yapılan, Litera Yayıncılık’tan (İstanbul-2012) çıkan 18 ciltlik çevirinin bu son cildinin başlarından yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Bu” Büyük sûfî düşünür İbn Arabî‘nin şaheseri Fütûhât-ı Mekkiyye, kutsal topraklardan tüm insanlığa açılan bilgi ve hikmet fetihleri, ilk defa tam olarak başka bir dile çevrilerek yayınlanıyor! Doğu ve Batı düşüncesinde derin izler bırakmış, mistik gnostik (irfânî) pek çok akımlara kaynaklık etmiş büyük düşünür İbn Arabî’yi ‘Şeyhü’l-Ekber’ yani en büyük üstad yapan bu topraklarda bizzat kendisinin el yazısıyla titizlikle korunmuş olan bu dev eser, on sekiz kitaplık bir seri halinde tam metniyle Litera Yayıncılık ‘literalliği’ ve kalitesiyle yayınlanarak tamamlanmıştır! (s.9, Yayıncının Önsözü’nden ilk paragraf)