Zât Hakkındadır
Abdülkerîm el-Cîlî‘nin İNSÂN-I KÂMİL isimli eserinin (Mütercim: Abdülaziz Mecdi Tolun, Yayına Hazırlayanlar: Yrd.Doç. Dr. Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal; İz Yayıncılık, 4. baskı: 2015) Bâb-ı Evvel / İlk Bölüm’ünün başlığı, bu yazının da başlığı olup, bu bölümden yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak yazıyı.
“Ey hakikat tâlibi bil! Mutlak zât, esmâ (isimler) ve sıfâtın (sıfatların) vücûdda (varlıkta) değil, belki (umulur ki) taayyünde (belirmede) aslı ve müsteniden ileyhi (kendisine dayandırılanı) dır. Her isim yahut sıfat ki, bir şeye dayanmıştır, işte o şey Zâttır. İster Ankâ gibi ma’dûm (yok), isterse mevcûd olsun.
Mevcûd iki türlüdür. Biri mevcûd-ı mahzdır (sırf / tam mevcud), o da Zât-ı Bârî’den (Yaratıcı Zât) ibârettir; diğeri ademe (yokluğa) mülhak (katılmış) olan mevcûddur; bu da mahlûkât zâtından ibârettir.
Mukaddes ve müteâlî (yüce / aşkın) olan Hakk’ın Zâtı’na gelince: O, kendinin ulu/yüce varlığı olan nefsinden ibârettir. Çünkü Zâtullah, bi-nefsihî (kendisi olarak) kâimdir (varolandır). Hüviyetiyle isimlere ve sıfatlara müstahak (lâyık) olan o Zât’tır. Kendindeki her bir kudsî manâ ile gereken her sûretle tasavvur eder (sûretlenir).