“Sömürge Aracı Olarak Medeniyet”

 

İbrahim Kalın‘ın “BARBAR – MODERNMEDENÎMedeniyet Üzerine Notlar– kitabının (İNSAN YAYINLARI: 705 İBRAHİM KALIN KİTAPLIĞI: 3, Birinci Baskı: 2018) bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden bölümünden yapacağım alıntılamaların oluşturacağı bir yazı olacak bu.

“Emperyalizm, hiçbir zaman sadece ülkelerin işgalinden ve kaynaklarının sömürülmesinden ibaret olmamıştır. Bir fikir ve politika olarak sömürgecilik aynı zamanda bir dizi kavram ve yaklaşımı ifade eder. İlerleme, medeniyet, çağdaşlık, kültürel ve sınıfsal üstünlük, estetik, ilkellik, yabanilik, geri kalmışlık, insanlığa hizmet gibi kavramlar, emperyalist düşüncenin sıkça başvurduğu araçlardır. Bu kavram ve kelimeler siyasetçiler, diplomatlar, akademisyenler, gazeteciler, misyonerler, kanaat önderleri, iş adamları vd. aktörler tarafından inşa ve istimal edilirken amaç, emperyalizmin iki işlevinin olduğunu ispat etmektir: Bir tarafta Avrupa ulus-devletlerine ekonomik katkı sağlamak diğer tarafta kolonileri medenileştirmek. Onlar için bu bir kazan-kazan durumudur. Zira kolonilerde yaşayan geri kalmış, ilkel ve yabanî toplumların kendi başlarına medeniyet trenine binmesi mümkün değildir. (…)”

“Avrupa sömürgeciliği ile modern medeniyet kavramı arasındaki yakın bağın dînî ve seküler boyutları, 19. yüzyıl Batı düşüncesinde bir tezat teşkil etmiyordu. Zira emperyalizmin kültürel, dinî ve estetik boyutuna atıf yapan medenîleştirme misyonu, dönemin dünya görüşünün temel unsurlarını bünyesinde barındırıyordu. (…) Böylece emperyalizm hem dinî hem de seküler gerekçelerle insanlığa hizmet eden bir faaliyet haline gelmekte ve efendiler kadar kölelere de fayda sağlayan bir iyilik hareketine dönüşmekteydi.”

Önümüzdeki Seçim neden önemli?

 

Seçilmemesi gerekli ve önemli olan isimler seçilmeyip artık bir daha şanslarını deneme girişiminde bulunmayacaklardır, dolayısıyle unutulacaklardır. Bu güçlü ihtimâl gerçekleşirse artık duymaktan bıktığımız isimler siyaset ortamından uzaklaşarak başlarının çaresine bakacaklardır. İBB Başkanlığının evvelemirde yenilenmesi zorunludur. Önceki başkan fazlasıyla kaldı o görevde ve geçmiş İBB başkanları arasında en sönük olanıydı. Murat Kurum seçilirse isabetli olacaktır. Dilerim seçilir.

Ankara’da da hâlen ABB Başkanı olan isim bu seçimde kaybetmeli ve kendisine başka bir meşguliyet bulmalı. Altılı Masa’dan bu yana onun da ismi çok duyulur olmuştu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel güçlü bir lider değil. Epeyce bir süredir TV’de görünmüyor; iyi ediyor. İBB başkan adayı kendi resmi ile ilçe Belediye Başkan adaylarının resimlerinin bulunduğu seçim afişlerinde CHP’nin amblemine çok küçük ölçüde yer vermişler. Sanki kendileri daha önemliymiş gibi.

31 Mart 2024 seçimi önemli. Elenecek isimler ve yeni isimler yarışacak denilebilir. Hayırlısı olsun.

Orman mühendisi Babam(Abdülbaki Aksay) ve jeoloji mesleğinde bir baba olarak (Prof.Dr. İhsan Ketin)

 

Dürüst, içten, mesleği olan Orman mühendisliğinde bazı il ve ilçelerde görev yaparak (ekserî 0rman İşletme Müdürü olarak) son döneminde de Genel Müdürlük Müfettişi olarak görev yapmış daha sonra emekli olmuş ve 1995’te beyin kanaması geçirmesi ardından kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Resmî görevi boyunca vazifesi dâhilinde en ufak bir taviz vermesi söz konusu olmamıştır. Dürüstlüğündeki değişmezlik ömrü boyunca sürmüştür.

Diyebilirim ki en başat ve önemli özelliği son derece dürüst, samimî olmasıydı. Resmî görevinde de, evinde de. Allah rahmet ve mağfiret eylesin, mekânı cennet olsun.

Jeoloji mesleğinde bir baba olarak Prof.Dr. İhsan Ketin’i Kuzey Anadolu Fayı’nı keşfetmesi, jeolojide ve özellikle tektonikte meslekî başarısı ve çalışmaları, araştırmalarıyla ün yapmış olmasına rağmen son derece mütevâzı bir bilim adamı idi.

“Kimin irfânı yok vicdânı yoktur”

 

Yazıcıoğlu Mehmed’in MUHAMMEDİYE isimli eserinin (Hazırlayan: Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu(1934-1990), Dergâh Yayınları 1. Baskı: Kasım 2018) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. İlk alıntı da yazının başlığını teşkil ediyor. (s. 157)

“Öyleyse bu fani diyara göz niçin doymaz? Bekasız mala, mülke, güzelliğe, gençliğe güvenip aldanmaya, doğruluktan ayrılmaya, gurura düşmeye değmez; helâl haram demeden ne bulursan yemeye gelmez. Değil mi ki bir gün felek âlem kadehine de bize de ölüm şarabını sunacaktır. O zaman bu dünyaya, bu çürük sevdaya bağlanmak, doğruluktan ayrılmak akıl kârı olmaz; Hakk’ın âyetlerine yapışmayan felâh bulmaz.

“Modernlik nefes aldı ve fakat bu hiçbir yönden insanlığın kurtuluşuna vesile olmadı.”

 

İSMET ÖZEL‘in “PERGELİN YAZMAZ SİVRİ UCU” isimli kitabının(TİYO, 2021;1.Baskı) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan (bunlardan ilki s.23’ten ve bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil etmekte) oluşacak bu yazı.

“Başlığı alıntı olarak teşkil eden cümlenin devamı: Bırakın vesile olmağı modernlik sanatı ikbal bilenlerin gırtlağına hayatta kalma adına zehir akıttı. “Şiir aklın açtığı yaraları tedavi eder.” Ne kadar parlak görünürse görünsün Novalis’in bu sözü akıl ile duygu arasındaki zıtlaşmaya bir çare getirmedi. Aklın açtığı yara büyüdü ve yerküreyi kapladı. Tarifine güç yetiremediğimiz akıl ile duygu farkının duygu lehine kazığa bağlanması şiir diye biliniyor. Oysa bizi Ben de insan mıyım? sualiyle meşgul eden şiirden başkası değildir. Bu demektir ki, insanlık kendi yüzüne ayna tutma meşguliyetine şiirle dalmıştır. Paçayı şiire kaptırmak dünya hayatıyla iyi geçinmeyi zorlaştırır. (…) “Demem odur ki, şiire daldıysak onun insana verdiği zevkin ve ona mahsus temponun dünya hayatında tekabül ettiği bir şey bulamadığımızı bilerek dalmışızdır.”