“Seven de O Sevilen de O”
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın “ANADOLU’NUN RUHU Tasavvuf, Felsefe, Siyaset Konuşmaları” isimli kitabının, bu yazının başlığını da alıntı olarak teşkil eden bölümünden yapacağım bazı alıntılamaların oluşturacağı bir yazı olacak bu eğer kotarabilirsem.
“Muhyiddin İbn Arabî’ye göre aşkın mekanizması aynıdır, değişmez. Aşk bir bütündür; beşerî ya da ilâhî olsun aynı minval üzere çalışır. Fakat beşerî aşk bir müddet için tâlim edilir, sonunda ne olduğu görülür, oradan ilâhî aşka geçilir. Eğer bir kişiye aşk tâlim edilmeseydi, o kişi sevmenin tam anlamıyla ne olduğunu bilemezdi. Aşk Allah tarafından verilir, kişinin içine yerleştirilir. (…)
Fethi Gemuhluoğlu diyor ki: “İnsan kendisi ile dost olsa, sâcid ile mescûd (secde eden ile secde edilen) secdede bir olur, tevhîd hâlinde olur.” Tevhid hâli nedir?
Fethi Bey, son devir Şâbânî Melâmîlerinden bir zât-ı muhterem. Allah sırrını takdis etsin, mekânı cennet olsun. Bahsettiği sözü el-hakk doğrudur. Bu söz, tevhîd hâli için doğrudur. Sâcid ile mescûd ayrı kaldığı sürece, O mescûd, siz ise sâcidsiniz. Ama öyle bir hâl yaşarsınız ki artık sâcid ile mescûd bir olur. Bir olunca da secde eden kim, secde edilen kimdir. O sırra erdiğiniz zaman da daimî secdeye erersiniz. Aksi takdirde sâdece, secdede O’nunla buluşursunuz. Secdeden kalktığınızda da ayrılırsınız. Secde, kıyâm vb. İster farz, isterse nâfile olsun bütün ibâdetler, bizim dâimî ibâdette olmamız için birer tâlimdir. Biliyorsunuz miraçta elli vakit namaz beş vakte indirildi. Bir insan, bir günde elli vakit namaz kılabilir mi? Böyle bir şey olsaydı sabahtan akşama kadar ibadet yapmak suretiyle manastırda yaşayan rahipler gibi olunurdu. Acaba Cenâb-ı Allah’ın bizden istediği öyle bir şey mi? Evet, ama fizikî olarak değil. Günde beş kere o tâlimi yapacağız ama araları birleştireceğiz. Öğleyi kıldık, üç saat sonra ikindi, daha sonra akşam… Peki aralarda nerdeyiz? Bizden istenen, araları doldurmak. Câmi’den çıkmak değil, hayatı ‘câmi’ haline getirmek. Gerçek olan namazı bire indirmektir. Âriflerin bütün namazı, bir namazı kılmak içindir. O bir namaz beşe bölünür, tek bir namaz ve tek bir secde için. Tek bir ‘Allahu Ekber‘ vardır orada. Diğer bütün tekbirler onun yansımasından, kopyasından ibarettir. O birlik hâline erinceye kadar sâcid-mescûd ayrımına devam edeceğiz. Bu hâl ise âriflerin sohbetlerine devamla zaman içerisinde olgunlaşır, daha sonra tevhîd hâli zuhûr eder. (…) Hâlbuki Allah’ı aramanın aslında kendini aramak olduğunu bilmiyor. Allah’ı bulmak kendisinin dışında bir eylem değildir. Dolayısıyla Allah’ı bulmak kendisi mutlu eder. (…) Mutlak olmayanda bekâ, bâkî olmayanda ise huzur ve mutluluk verme kâbiliyeti yoktur. Makam-mevki, para-pul, çoluk-çocuk, han-hamam ne varsa hepsi ârızîdir, fânîdir, sonludur, aslî değillerdir; bugün var, yarın yokturlar. Kalpler aslî olanı bulursa, Allah’ı bulursa ancak mutmain olur. (…) Allah’la bulduğumuz rahatlık bizim ontolojik (varoluşsal) ihtiyacımızdır. (…) Mecburuz Allah’ı bulmağa.
Şiiri tercih eden mutasavvıf şairlerin şiir mekteplerinde başmuallimin ‘aşk’ olduğunu söyleyebilir miyiz? Evet, çünkü derdi olmayan bir şey söyle(ye)mez.”
No Comments