“Müslüman kalarak Avrupalı/Batılı olmak” fikri Posts

Muhyiddin İbn Arabî’den Tavsiyeler

 

Büyük sûfî düşünür M. İbn Arabî‘nin (1165-1240) en ünlü iki eserinden biri olan Fütûhât-ı Mekkiyye adlı şâheseri (diğeri Fusûsu’l-Hikem) dilimize Ekrem Demirli tarafından 18 cilt olarak çevrilmiştir (Litera Yayıncılık). Bu eserin 18. (son) cildinden Tavsiye başlığı altında yer alan bölümlerden, Şeyhü’l-Ekber (En büyük Şeyh) ünvanlı müellifin bazı sözlerini aktaracağım.

Müslüman olmanı sağlayan cümleyi ısrarla söylemelisin. O cümle ‘Allahtan başka ilah yoktur (La-ilahe illallah)’ cümlesidir. (…) Bilmelisin ki bu cümle tevhid kelimesidir. (…) Hz. Peygamber’in şöyle söylediğinde tereddüt yoktur: ‘Ben ve önceki peygamberlerin söylediği en üstün söz ‘La ilahe İllallah (Allah’tan başka ilah yoktur)’ ifadesidir. (…) Dostum! İnsanların geneli nezdinde sabit olan zikri yapman gerekir. (…) Her insan -yolunu bilmese bile- kurtuluşu arar. ‘La ilahe’ diyerek bir şeyi olumsuzlayan, olumsuzladığının varlığını ‘illallah’ diyerek olumlar. (…) ‘La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)’ diyenlere karşı düşmanlık beslemekten uzak durmalısın! (…) Onlar hata etseler ve hatta yeryüzünü hatayla doldursalar bile, Allah’ın dostlarıdır. Onlar Allah’a ortak koşmazlar. Ne kadar hata yapsalar da, Allah o hatalar mislince mağfiretle kendilerini karşılar. Kimin Allah ile dostluğu sabit ise onunla savaşmak haramdır. (…) (s. 187-188-189)

“Müslüman kalarak Avrupalı/Batılı olmak” fikrinin çağdaş Türk ve İslâm düşüncesindeki yeri üzerine

 

İsmail Kara‘nın “MÜSLÜMAN KALARAK AVRUPALI OLMAK Çağdaş Türk Düşüncesinde Din Siyaset Tarih Medeniyet” (Dergâh Yay., 1. Baskı:Kasım 2017) adlı kitabından aşağıda birbiriyle bağlantılı birkaç alıntı sunacağım ve bir hususa kısaca dikkat çekeceğim:

“Müslüman kalarak Avrupalı/Batılı olmak” fikri çağdaş Türk düşüncesinin ve çağdaş İslâm düşüncesinin en üst başlığı, en kalın damarı gibi gözüküyor. Belki en büyük iddiası/davası… Hem bir müdafaa ve korunma hem de bir hamle ve açılma siyaseti… Dinden siyasete, hukuktan eğitime, mimariden edebiyata, tarihten ahlâka, gündelik hayata… kadar diğer bütün alanların ve başlıkların hepsi bu ana çatının ve iddianın altında kendisine bir yer bulabilir.(…)
Müslüman âlimlerin, aydınların, siyasetçilerin, ideologların bu cazip başlıktaki unsurlara verdikleri manâ, yükledikleri değer ve önem sıralamaları farklı olmakla beraber neredeyse bütün fikir akımlarının ve siyasî hareketlerin esas meselelerinin bu olduğu müşahede ediliyor.(…)
Peki bu mümkün mü? İki unsur, iki dünya arasındaki ilişki farklılık mı yoksa yoksa benzerlik ilişkisi mi? (…) Bu sorular hâlâ felsefî ve fiilî bir problem olarak önümüzdedir. Fakat bunun imkânı yahut ciddî problemleri üzerinde modernleşme tarihimiz boyunca yeterince durulmadığını söyleyeceğim. Daha doğrusu soruyu gizleyen cevap cümlesi baştan “bu mümkündür ve hatta yapılması/olması gereken budur” şeklinde kurulmuş ve yola öyle devam edilmiştir.
Gizli soru orada duruyor. (…) (a.g.e., “SUNUŞ” başlıklı bölümden, s. 5-6)