“Türk hâkimiyetinin söz konusu olduğu topraklarda en az 400 yıl devam etmiş bir Batılılaşma maceramız var.”
İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı lsmet Özel köşesinde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “BAKTIN MI, GÖRDÜN MÜ?” başlığıyla çıkan 4 Muharrem 1446 (10 Temmuz 2024) tarihli yazısının (https://istiklalmarsidernegi.org.tr/ lsmetOzel?Id=229&Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak. O yazıdan ilk alıntı da bu yazının başlığını teşkil etmekte.
Bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil eden ilk cümlenin devamı: “Kimileri bu maceraya ‘muasırlaşma‘ demekten hoşlanıyor. Hem ilk ve de son merhalede esas çaba Avrupa’da bulunan devletlerden herhangi biriyle benzeşme gayesine matuf olduğu için doğru adlandırma ‘Batılılaşma‘ olmalıdır. Muasırlaşma deyiminin yanı sıra çıkış yolu adına anılan iki tabir daha vardı: Türkleşme ve İslâmlaşma. Ne oldu? 400 sene sonunda asrileştik mi? (…). Kalkış noktalarımızın yanlışlığı sebebiyle Türkleşme ve İslâmlaşma bahislerinde her gün biraz daha bocalıyoruz.
Üzerine ayak bastığımız toprak yani coğrafyamız kaderimiz mi? Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin tapusu olduğunu iddia edenlerin Çanakkale ve İstanbul boğazlarını içine alan bölgenin andığımız antlaşmada beynelmilel denetime terk edildiğinden haberleri var mı? 1936 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin beynelmilel ticaretin hangi sahasında söz sahibi olduğu şüphe götürür. (…) İbranî-Hıristiyan medeniyet bütün kültür değerlerini güvence altına almış. Görüntü sizi yanıltmasın: İnkılâplar sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Müslüman hüviyetin zerrece kıymeti yok. Sadakat göstermemiz beklenen bir düşünce de yok. Her merhalede bir fiilî durum sebebiyle gülüyor ve/veya ağlıyoruz.
Modernleşmeyi insaniyetin farzlarından biri sayan görüş kökleri Batı’da olmayan Rusların ve Japonların eriştikleri başarılara Türklerin erişememiş olmasına hayretle bakıyor. (…) Eğer varsa Batı’da medeniyet iki kanatla havalanmıştır. (…) Kanatlardan biri İbranî, diğeri Hıristiyan’dır. (…) Japonya üst tabakasının Katolik olmasının modernleşme yolunda karşılaştığı bütün zorlukları alt etmesine yeteceğine içten inandı. (…) Yahudi düşmanlığı her iki ülkede de yaygındı. Türklerin tarih sahnesinde inkâr edilemez bir yer edinmeleri Türk hâkimiyetinin Rus ve Japon gücüyle karşılaştırılmasına engeldir. Türklerin başarılarını İslâm’ın başarılarından koparamazsınız. Bundan sonra da ancak İslâm gölgesinde Türkler lehine bir gelişme kaydedilebilir.
Mesele Türklerin titreyip de mi, yoksa titremeden mi kendilerine gelecekleridir. (…) Türklerin dünyada İslâm’ın gücünün ikrar edilmesine sebep olmaları bir ilk olmayacaktır. (…) Türkler Haçlı seferleri sırasında İslâm’ın silahlı gücü olarak boy gösterdiler. (…) Benim söylemekten hoşlandığım kendime ait bir deyiş var: Olmamış olmaz, olmuş olmamış olmaz. Yani bizim yenidir diye bildiğimiz her şey daha önce vuku bulmuş olanın tekrarıdır ve eğer bir şey olmuşsa onun olmadığını iddia etmek beyhûdedir. (…) Bugün bayrağımızdaki ay-yıldız Antik çağdan itibaren hayatta tutulmuş bir simgedir. Türkler İslâmlaştıkları ölçüde İslâmlaştırdılar. (…) 1838’de Erzurum’da doğup 1891’de Viyana’da intihar eden Sadullah Paşa’nın en bilinen eserinin adının XIX. Asır olması, yani kendi zamanını tayinden acziyet zaman kavramını ne çabuk kaybettiğimizin belirgin işaretidir. (…)”
No Comments