Vücûd (Varlık) hakkında bilgi

 

FÎHİ MÂ FÎH isimli eserin (Müellif: MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN RÛMÎ, Mütercim: AHMED AVNİ KONUK , Yayına Hazırlayan: Merhûm Dr. SELÇUK ERAYDIN, İZ YAYINCILIK: 82, İslâm Klasikleri Dizisi: 11, 8.Baskı; İstanbul, 2009 ) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Yayına hazırlanmış bu eserin yazma bir nüshasının Konya MEVLÂNÂ Müzesi kütüphanesi 3895 numarada kayıtlı olduğu, kitabın TAKDİM bölümünde belirtilmektedir.

“Hz. Mevlânâ’ya göre mesel ve misâl başka başka şeylerdir. Hak Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de misâl olarak nûrunu ‘misbâh’a ve velîlerin vücûdlarını (varlıklarını) ‘zücâc’a benzetmiştir. İşte bu benzetiş misâl içindir; gerçekte O’nun nûru kâinâta sığmaz. (Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Fîhi Mâ Fîh (Terc. Ahmed Avni Konuk, İst.1993, s. 151.)

Hz. Mevlânâ şükrü, ni’meti fark etmek tarzında tanımlar. Ni’meti fark etmemek, küfrân-ı ni’met olur ki, halk arasında böyle kimselere “nan-kör” ta’bir edilir.

Hz. Mevlânâ ni’meti bir memeye benzetir ve “şükür, ni’met memesini emmektir” der. (a.g.e. 164) Meme ne kadar süt ile dolu olursa olsun, ucuna kadar gelmez; emmek, o ni’meti istemektir.

Hz. Mevlânâ kendi sözlerini, başkalarınınkiyle mukâyese ederken, kendi sözünü “nakit” diğerlerini “nakil” olarak nitelendirir.

Hz. Mevlânâ’ya göre nakil, nakdin fer’idir. Nakid bir adamın kendi ayağı, nakil ise ayak şeklinde ağaçtan yapılmış kalıptır. Temyîz îmândır ; küfür ise temyîzsizliktir. Görmez misin ki Fir’avn zamanında, vaktâki Mûsâ (a.s.)’ın asâsı ejder oldu ve sâhirlerin değnekleri ve ipleri de cümleten yılan oldu, temyîz sahibi olmayan kimse, hepsini bir renkte gördü ve fark etmedi; ve temyîz sahibi kimseler ise sihiri Hak’tan anlayıp bu temyîz aracı ile mü’min oldu. Bundan dolayı îmânın temyîz olduğu ma’lûm oldu.

Nihayet, bu fıkhın aslı vahy idi; fakat halkın fikirleri , özellikleri ve tasarrufu ile karışınca o letâfet kalmadı. Ve günümüzde vahyin letâfetine hiç benzer mi? Nitekim bu su şehre “Turut” ismindeki dağdan cârîdir (gelendir). kaynağı oradadır, bak ki ne latiftir ve ne kadar sâfın sâfıdır. Vaktâki şehre gelir ve şehir ehlinin mahallelerinden geçer, ve bu kadar halk ellerini ve yüzlerini ve ayaklarını ve uzuvlarını ve elbiselerini onda yıkarlar ve hayvânâtın necâsâtı onun içine dökülüp karışır ve oradan başka tarafa akıp gider . Yine o su olduğunu görürsün: TOPRAĞI ÇAMUR EDER VE SUSAMIŞI KANDIRIR VE SAHRALARI YEŞİLLENDİRİR. Fakat bu suyun evvelce hâiz olduğu letâfetin kalmadığını, ona hoş olmayan şeyler karışmış olduğunu anlayacak bir mümeyyiz lâzımdır. Dolayısıyla temyîz büyük bir ni’mettir. Akıl ve temyîzdir esas olan. Ta’zîm gönüldedir. Zâhirde ta’zîm görünmezse, bâtının korkusuz, kaygısız olduğu ve ilahî merdleri muazzam tutmadıkları bilinir. “

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked