Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi II’den (te’lif:Muhyiddin İbnu’l Arabî, şerh:Ahmed Avni Konuk, hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı- merhum Dr. Selçuk Eraydın, M.Ü.İFAV, 7.Baskı 2017) alıntılar

 

“ ‘Zevk’, ‘keşf’ ve ‘şuhûd’ ehli olan kimselerin ifade ve açıklamalarına göre ‘Vücûd’ (Varlık) birdir; o da Hakk’ın vücûdudur. Bu makalede ‘vücûdun birliği’ ve ‘vücûdda ortaklığın olmadığı’ konusunu tezadlı, birbirine zıd ve mütekabil olan ifadeler bakımından ele alıp kısaca incelemeyi düşünüyoruz. (…) Vahdet-i vücûd anlayışını bu yönden incelerken insanın hissî ve aklî idrâkine göre varlıkta ‘ikilik’ olduğu yani Hakk’ın vücûdu ile mahlukların varlığının ayrı ayrı mevcud olduğu kanaatini ifade eden ‘gayriyyet’ mefhumu ve bu iki varlığın ‘hakikatte’ birbirinin her yönden / bakımdan gayri olmayıp, Hakk’ın vücûdunun mahlukun varlığının ‘ayn’ı yani hakikati ve ‘zât’ı olduğunu ifade eden ‘ayniyet’ mefhumu hakkında şunu hatırlatmak yerinde olacaktır ki, ‘vücûdda ayniyet’, mü’min insanın aklî ve hissî olan ‘gayriyet’ duygusundan, tasavvufî usûl ve terbiye yoluyla, sâlikin derece derece yükselerek ulaştığı bir idrâk, ‘vecd’ ve ‘zevk’dir. (…) Mutasavvıflar da ‘ayniyet’ idrâkine ulaşmadan önce, mü’min olarak, elbette ‘gayriyet’ mevcut olduğu kanaatini taşıyorlardı. Molla Câmî’nin meşhur rubâisinin manzum tercümesinin Ben bilmez idim gizli ayân hep sen imişsin mısrâındaki ‘ben bilmez idim’ bu duygunun ifadesidir. (…) (s.10-11)

Fusûsu’l-Hikem ve Şerhi‘nde ‘Hak zâtı bakımından şeylerden münezzehdir; taayyün (belirme/zuhur) bakımından münezzeh değildir’; (…) ‘Ne mevlâ kul olur ve ne de kul Mevlâ olur.’

‘Ahmed Avni Bey’in bu açıklamalarından şu neticeleri çıkarabiliriz: ‘Ayniyet’ ve ‘gayriyet’ mefhumları tasavvuf ehlinin kullandığı, bu ilme mahsus diğer terimler gibi iki terimdir. Öyleyse bu ve benzeri terimleri günlük dilde kullanılan lügat mânâları ile anlamamak gerekmektedir. (…)” (s.13-14)

” ‘Ve kân’Allahu bi-külli şey’in muhîtâ ‘ (Nisâ, 4/126) âyet-i kerîmesine göre ‘Allah herşeyi, yani bütün varlıkları hem ilmiyle hem de varlığıyla kuşatmıştır. Şu halde herhangi bir varlığın Hakk’ın vücûdu/varlığı hâricinde müstakil bir varlığı yoktur. Eğer O’nun vücûdu hâricinde herhangi bir şey olabilseydi, O’nun sonsuz olan vücûduna bir had ve hudud çizilmiş olurdu ki, ‘mutlak vücûd’ hakkında bunun tasavvur edilmesi mümkün değildir. Öyleyse mutlak olan ‘vücûd’ birdir, sonsuzdur ve O’nun hâricinde, yani vücûdunun /varlığının kuşatmamış olduğu herhangi bir müstakil varlık yoktur.” (s. 15)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked