“Memnuniyetsizlik her türlü sıkıntının kaynağıdır.”
İsmet Özel‘in, İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Yazdıklarımın Soluklanma Vakti” üst-başlığı altında çıkan “İki Dünya Savaşı, Savaşların Dünyası, Dünyaların Savaşı” başlıklı ve 22 Zilkâde 1442 (2 Temmuz 2021) tarihli yazısından (http://istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=79&KatId=5) yer yer yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı. Başlığı teşkil eden cümlenin anlaşılması da ilk paragraftan o da dâhil, aktaracağım şu cümleler bağlamında daha kolay olacaktır:
“Nereden geldiğimizi ve giderek niçin geldiğimizi bilmiyorsak nerede bulunduğumuzdan hiç haberimiz olmaz. Bulunduğumuz, bulunduğumuzu var saydığımız yer bulunmaktan memnun olduğumuz yer olsa gerek. Bir sebeple yerimizden memnun değilsek ne olacak? Kendimizi şuurla farkına varamadığımız bir sebeple huzursuz hissedebiliriz. Memnuniyetsizlik her türlü sıkıntının kaynağıdır. Daha kötüsüne uğramak korkusu bize can havliyle bir kaçamak aratır. Temeldeki memnuniyetsizlik giderilemez diye düşündüğümüz zaman hileli yollara sapmaktan medet umarız. Bir süre sonra hileler hayatımız olur ve hilesiz yaşama teşebbüsüne dalanların gizli veya açık düşmanı kesiliriz. (…)
(…) Nefes almaksızın varlığımızı teşhis edemeyiz. Demek ki, insan oluş hikâyesi halde ve istikbalde bir şekil almaktan mahrumsa üzerinde konuşulmağa değmez. Bizi halde ve istikbalde kaynaştırarak biz yapan edebiyattır. Edebe riayet etmeden insan olma yutturmacasının sonunu getiremeyiz. Dolayısıyla her ne surette olursa olsun edebiyata yapılan bize yapılmıştır. Belki bu yüzden İkinci Yeni şiirinin seferberliğe takılı kalmış Türk kafasına Alman Harbi penceresi açtığı iddiasına sahip çıktım. (…)
Kıyamet gününde hesabı dünyada geçirilen günlerin değerini bildiğimiz kadar kolay vereceğiz.
Din günü dünyada günler geçirmenin beyhude olmadığını bize öğreten gündür. Neler yapmış olursak olalım hepsinin hesabını Allah’a vereceğiz. Zihnimizi hesap verme kavramından uzak tutarsak aleyhimizdeki bütün işlerin kabahatini ötekine, çevreye, kendimizden başkasına yükleyebiliriz. (…)
(…) Niçin Britanya’nın kraliyet ailesi diğerlerinden yukarıda algılanıyordu? Feodalizmin gücü mü sağlıyordu bunu? Tam tersine feodalizme en kolay ve en çabuk sırt çeviren, bu demektir ki, şehir hayatının ahlâkına en hızlı intibak eden Britanyalı aristokratlar oldu. Adada en çok sual edilen ferdin yıllık gelirinin ne kadara vardığı idi. Bir dönem aile fertlerinin şahsi serveti meselelerin hallinde en büyük rolü oynamıştı.
Bugün kemiyeti ve keyfiyeti meçhul kapitalist reflekslere cevap verip vermemek, cevap verme tercihinde bulunulduysa cevabın kökeni ve cinsi hayatımızın kalitesini ifade ediyor. Bu da en çok para birikimine yön veren insanların tercihlerine bağlanmış. XX. Hıristiyan yüzyılının ilk yarısı iki cihan harbini yaşattı bize. (…) Başta sanal dünyanın bir ihtiyaç haline geldiği yalanı olmak üzere Pandemi bahane edilerek devreye sokulan şeylerin dokunulmaz birilerinin planlamasıyla devreye girdiği gözden saklanamıyor.
(…) Modernlik her sekmesinde bir tatminsizliği belirgin kılıyor.
(…) Bilim ve felsefe tuhaf paslaşmaları dışa vuran bir oyunu yüzyıllar boyu başımızdan eksik etmedi. Şimdilerde bu ikisinden birinin nerede başlayıp nerede bittiğini kimse bilmiyor. Bu bilgisizlik adeta bir bilgi türü olarak karşımıza çıktı. XX. Hıristiyan asrının ilk çeyreğinde göğsünü bilimsellik havasıyla şişirenler hüsrana uğradı. Heidegger felsefenin çılgınlık olduğu hükmüne vardı. (…)
Bilgilenmenin doğrusundan geçtim, yanlışına bile ulaşmanın imkân dışına itildiği günümüz ortamında oyunun zevkini çıkaran bir oyun öneriyorum. Kendimizle kandırmacalar arasına bir set çekilemiyorsa kendimizi mahdut kalışımızın oyalayıcı tarafına bırakabilme hüneri gösterelim. Göstermeği deneyelim. Bakalım altından kalkabilecek miyiz? “
No Comments