Okuduklarımdan düşündürücü satırlar…
“(…) Ama bunca felaket ve kederin ardından isyan duygusundan uzaklaşmak, biraz sakin olmak, dua etmek için bir fincan ıhlamura veya adaçayına ihtiyacımız yok mu?
Bakıyorum medyada köşesi olan herkes iç politika-dış politika uzmanı olmuş. Televizyonlarda ahkâm kesiyorlar. Bu işler bu kadar ucuzladı mı?
Ben işte belki bu sebeple tarımdan, ot fiyatlarından bahseden yazılar yazıyorum.
(…)
Rahmetli babam her gittiğimiz yerde evin önüne bir bostan bir de çiçek bahçesi kurardı.
Bu yüzden çocukluğum çiçek kokuları arasında geçti. Domatesin yapraklarına dokunduğunuzda çıkan kokuyu, bir karpuzun bıçak attığınızda çatlayıp yarılmasındaki sesi biliyorum. Ninemin bir karanfili vardı ki ev içine alışmış, Japonların bodur ağaçlarına dönmüştü (şimdi ev içinde, saksıda yetişen karanfil yok).
(…)
Bir sabah uykudan uyandığımda tüm odanın karanfil kokusu ile dolu olduğunu duyar, sıçrayıp başına koşardım.
(…)
Ne yazık ki benim gibi bir tabiat aşığı kırk yıl boyunca dört duvar arasında, yazı masasının başında kaldı. Yapacak bir şey yoktu ve ben saksı çiçekleri ile yetinmek durumunda idim. Çok sevdiğim küpe çiçeğini içerde yetiştirmek için onlarca saksı aldım, kurudu. Sadece bir tanesini fideden büyüttüm. Salkım saçak açarak bana borcunu ödedi.Yaz tatiline gittim, döndüğümde baktım küpe kurumuş. Arkadaşlar çok su vermişler. (…)” (Mustafa Kutlu)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“(…) Her şeye rağmen, sahici sorunların düzmece muhalefetle çözümlenmesine bel bağlanmaz. Düzmece muhalefet ciddi sorunları düzmece hale düşürebilir. Bunun tersinin olması, yani ciddi sorunların, düzmece muhalefeti ciddileştirmesi daha az muhtemeldir. Ama en iyisi ciddi sorunlar karşısında ciddi müzakerelerin zeminini açmaktır. O da, muhalefetin bir oyun olarak değil, fakat ciddiyetle icra ve ifa edilmesini gerektirir.” (Rasim Özdenören)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“(…) Yanlış olan, ona yanlış diyenin çelişkilerine suçüstü yapılarak doğrulanabilir mi?
Şu ihtimali iyice bir düşünmekte fayda var: Bir insanın söylediklerindeki samimiyetsizliğine dair keskin kanaatimiz, ya bizi söylenen o sözün doğruluğundan perdeliyorsa!
“Doğrunun ne olduğunu unutmuşsak eğer” dedi beyaz saçlı adam, “bir şeyin yanlış olduğunu nereden bileceğiz?” (Gökhan Özcan)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“(…) Devlet adına hükmeden muhafazakar kadroları ve uygulamalarını İslamcılık olarak yaftalayıp, Türk İslamcılığı ve Kürt İslamcılığı ayrımı üzerinden yeni bir retorik geliştiriliyor. Buna göre Türk İslamcılar devletle özdeşleştiler ve Kürt halkına devletle beraber zulmediyorlar. Bu iddia seküler Kürt milliyetçisi çevrelerle beraber kendilerini Kürt İslamcısı addeden kesimler adına da dillendiriliyor.
Sosyolojik veri gibi bir gerçeklikten hareket ettiğini ima eden bu tanımlama yani Kürt ve Türk İslamcılığı tanım düzeyinde bile gerçeklik bağını kaybetmiş durumda. İslamcılığın en önemli, alametifarikası sayılan İslam kardeşliği, ümmet fikri sadece Türkiye sınırlarını kapsamaz daha evrensel bir ideali kucaklama iddiasındadır. Kaldı ki sırf bu ümmet tasavvurundan dolayı İslamcı düşünürler ulusalcı seküler çevrelerce yerine göre Kürtçü, yerine göre Arapçı olmakla itham edildikleri vakıadır. (…)” (Akif Emre)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın )
No Comments