“Yahudi teröristler Hıristiyanlığın 1914üncü yılında Filistin’e doluştular.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında ÇEVRESİNDE DÖNMEK başlığıyla çıkan 16 Cemaziyelevvel 1445 (29 Kasım 2023) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/ IsmetOzel?ld=202&/Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (ilki o yazının ikinci paragrafının sonlarından bir cümle olup bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacak bu yazıyı.

Alıntı olarak başlığı teşkil eden cümleyi o yazıda izleyen cümle: “Daha o tarihte terör devletini kurmuşlardı.”

Onu da izleyen cümleyi alıntılamam gerek: “Balfour deklarasyonu (bildirgesi) üç sene sonra, 2 Kasım 1917’de gelecektir.”

“Devlet olarak bugünkü İsrail’in belirginleşmesi modernliğin istikâmetini anlamada öğreticidir.”

“Dünyanın seyrine muhalefet etmeksizin var olan bir İsrail’in bütün kilitleri kıracağına inanan Siyonistler 1948’de karşımıza devlet olarak çıkacak İsrail’in filarmoni orkestrasını 1936’da faaliyete geçirdi.”

“Temyîz(ayırma) îmandır; küfür (inkâr) ise temyîzsizliktir.

 

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî‘nin FÎHİ M FÎH isimli eserinin (Tercüme: Ahmed Avni Konuk; Yayına Hazırlayan: Dr. Selçuk Eraydın, İZ Yayıncılık, 8. Baskı:2009) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (ilki s.133’den olup bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacak bu yazıyı.

“İnsanlar sebeplere nazar ederler ve işleri o sebeplerden bilirler. Hz. Mevlânâ’ya göre sebepler bahânedir ve işi gören başkasıdır. Halk sebepleri, ârifler ise müsebbibi (sebep olanı) görürler; zîrâ mutlak fâil Allah Teâlâ’dır. (…) Hz. Mevlânâ’ya göre Ene’l-Hakkın manâsı, hareketler Hak’tandırdemektir.”

Bazı siyasi partiler, siyaset geçmişimiz gözönüne alındığında pek hafif kalıyor

 

Özellikle genel başkanlarının ve ileri gelen siyasetçilerinin tavır ve davranışları, bazı siyasi partiler hakkında günümüzde kamu oyuna pek hafif olduklarına dair bir izlenim veriyorlar.

İsim belirtmeden, bazı siyasetçilerin, özellikle de genel başkanlarının ve partide önemsenen isimlerin partilerine, kimi davranışları ve sözleriyle zarar verdikleri, hafifliklerinin partilerinin de hafif algılanmasına yol açtığı izlenimimi aktarma gereği duyuyorum.

Hızlı hızlı yürümeler, sinirli bir şekilde konuşmalar, elleriyle konuştukları kürsüye vurarak yansıttıkları tavırlar kamuoyunda iyi algılanmıyor diye düşünüyorum. Günümüz siyasetçilerinin kimilerinde bu tavırlar kamuoyunca gözleniyor ve olumsuz kanaat ediniliyor partileri hakkında. İzlenimim böyle.

Geçmişte siyasi partilerin genel başkanları ve ileri gelen siyasetçileri böylesi davranışlar ve sözlerle olumsuz anlamda dikkat çekmezlerdi.

Seçimlerden güçlenmiş ve başarılı olarak çıkmak isteyen siyasetçiler tavır ve davranışlarına dikkat etmeliler. Kamuoyu, belirtmeye çalıştığım o olumsuz tavırları kesinlikle tasvip etmez diye düşünüyorum.

“Temeddün (Medenîleşme) ve Hâkimiyet”

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif ‘ te (Kasım 2023/ sayı 12) çıkan “Temeddün ve Hâkimiyet” başlıklı, Prof. Dr. Ömer Türker‘in yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Klasik dünyanın siyaset düşünürlerinin toplumsal bir varlık olarak insan hakkındaki tahlilleri, insanın tabiatı gereği medenî olduğu ilke kabul edilerek başlar. Yazılı kaynakları Antik Yunan’a kadar uzanan bu ilkedeki medenî kelimesi, insan fertlerinin varlıklarını idame ettirmek için mutlaka bir işbirliğine ihtiyaç duyduğunu ifade eder. Buna göre insanlar ancak hemcinsleriyle yeterli hale gelebildiğinden, zorunlu ihtiyaçların karşılanması için farklı maharet ve meslek gruplarının dayanışması gerekir.” (…) Bu durum ister göçebe veya bedevî, ister meskûn hayat formunda olsun, sade veya ayrıntılı bir toplumsal hayatın inşa edilmesini sağlar. (…)

Kaderle ilgili hikmet

 

Muhyiddin İbnu’l-Arabî‘nin FUSÛSU’L-HİKEM Tercüme ve Şerhi-III’den (Tercüme ve Şerh: merhum Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı– merhum Dr. Selçuk Eraydın, İFAV (M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1983, 6. Baskı, 2017) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Muhyiddin ibnü’l-Arabî Fusûs‘ta “Hak, manâ cihetiyle, zâhir olan şeyin rûhudur. Böyle olunca Hak, Bâtın’dır; binaenaleyh Hakk’ın âlemin sûretlerinden zâhir olan şeye nisbeti, tedbirli rûhun sûrete nisbeti gibidir” diyerek Hakk’ın bir bakıma “âlemin rûhu” olduğunu ifade etmiştir.