“Yürütülen kampanyaların kültürel niteliği”
Süleyman Seyfi Öğün, bu günkü “Osmanlı’nın hayaleti” başlıklı yazısında (Yeni Şafak, 13.02.2017), “Cumhurbaşkanlığı sisteminin oylanacağı referanduma doğru hızla ilerlediğimizi, YSK’nın 16 Nisan târihini belirlediğini” ifade ediyor, hayırlı olmasını diliyor, “neticeyi göreceğiz” diyor. Tâkip eden şu cümlesi dikkat çekici ve bu yazısına merak duyurucu: “Benim bu süreçte ağırlıklı olarak ilgilendiğim; yürütülen kampanyaların kültürel niteliğidir.”
Hemen örneklendiriyor bunu: “Meselâ ‘evet’ diyenler, niçin evet dediklerini lâyıkı veçhile bilmiyorlar. Buna mukâbil, ‘hayır’ diyenlerin de niçin hayır dediklerini bildiklerini sanmıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı da bu durumdan şikâyetçi olduğunu açıkladı.” Yazar, “tartışmaların şimdilik ‘sistem’ tartışması niteliğinin bir hayli uzağında olduğu” fikrinde.
Öyle ki, yazar, “tartışmanın hızla bir ‘kültürel nebula’nın içine sokulduğunu”, “bunun başta gelen sorumlusunun da ‘hayırcılar’ olduğunu” söyleyebiliyor. “Bunun, özünde bir basitçilik olduğu” tespiti de yazara ait. “Bu basitçiliğin dallanmasını ve budaklanmasını” gösteren örnek sözlerden, değerlendirmelerden bahsediyor. Dahası bunun neyin yansıması olduğu hakkındaki düşüncesini ve bu yapıda ısrar edişin sebebini açıklıyor: “Ben bunun, ağırlıklı olarak; bir türlü aşamadığı kronik sorunları sebebiyle CHP’nin bir daha asla iktidâra gelemeyeceği gerçeğinin doğurduğu bir iç sıkıntısının yansıması olduğunu düşünüyorum. İşte tam da bu sebeple her hâliyle köhnemiş olan bir yapıda ısrar ediyorlar. Kendime sormaktan kaçamıyorum: Eğer CHP’nin gerçekten içi dolu bir iktidâr umudu veyâ ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde halkın kâhir ekseriyetinin desteğini almaya yatkın karizmatik bir liderleri olsaydı; bu projeye ne derlerdi?”
Yazar, son günlerde Osmanoğlu soyundan gelen bir hanımefendiye, referandumda ‘evet’ diyeceğini açıklaması üzerine, saldırı olduğuna da değiniyor ve “Şu basitlemenin çapsızlığına bir bakın Allah aşkına…” diyor. Şu sözler de yazara ait:
“Osmanlı’dan kurtuluş olmadığını bir türlü kabûl etmek istemiyorlar. Bu coğrafyanın üzerinde, ne yapsanız da ‘uzun zamânın’ içinden gelen Osmanlı’nın hayâleti dolaşıyor. Tabiî ki kendisi değil; hayâleti… Nasıl ki bir zamanlar Sovyetler’in üzerinde Çarlığın hayâleti dolaştıysa… Dünyâda Türklerin bir îtibârı varsa bunun yegâne sebebi Osmanlı’dır. Ecnebî konuklarınızı nerelerde gezdiriyorsunuz? Topkapı’nın zevkli çinilerine, Süleymaniye’nin kubbelerine, minarelerine hayran hayran bakan dostlarınızın Osmanlı’ya duydukları saygı sayesinde kompleksleriniz bir nebze olsun hafiflemiyor mu? (…)”
Yazısının son bölümünde de şunları ifade ediyor yazar düşündürücü olarak:
“(…) Burada yazılanlardan bir Osmanlı fetişi türetmemek gerekiyor. Osmanlı düşmanları elbette onun boşluğunu dolduracak bir şey ortaya koyamadılar. Ama doğrusu bir şeyi başardılar.. Osmanlı’nın mirâsı ile yüzleşebilecek bir zihin ve ruh iklimi bırakmadılar…”
“Modern muhafazakârlığın Osmanlı düşmanlığı yaratan bürokratik ulusalcılığın eğitim ve öğretim kalıplarında biçimlendiği” ve bunun yansımalarının görüldüğü fikrinde yazar. Şöyle diyor bu bağlamda: “Unutmayalım; mühendis-müteahhit kafalı bir muhafazakârlık ve müteddeyyinlik bürokratik cumhûriyetin ürünüdür. Osmanlı İstanbul’unun cânım mimârisini katletmek onların işiydi. Onların da dar ufkuna ancak cenk hikâyeleri sığar.. Osmanlı’dan anladıkları da o kadardır…”
http://www.yenisafak.com/yazarlar/suleymanseyfiogun/osmanlinin-hayaleti-2036157
No Comments