“Evet mesele o bir tek adımı atmakta…”
“Kafamızın içindeki dünya ile yaşadığımız dünyanın arası giderek açılıyor. Bu kendi başına yeterince kötü bir şey… Ama bundan daha da kötüsü var; biz bu iki dünya arasında açılan uçurumlara gözlerimizi kapatıyoruz.
Böyle bir şey yokmuş gibi yapıyor; kafamızın içindeki dünyadan dokuduğumuz elbiseleri, yaşadığımız dünyada bocalamakta olan ve bocaladığının dahi farkında olmayan bedenlerimize giymeye, giydirmeye çalışıyoruz. Olmuyor tabii; gülünç oluyoruz sadece, acınası oluyoruz. Sahte bir gülücüğün herhangi birimizin yüzünde durduğu gibi sakil duruyor bu asılsız kılık kıyafet insanlığımızın yüzünde. (…) İçimiz başka bir yere ait, dışımız başka bir yere… (…) Garip, anlatılması zor bir haldeyiz. Durmadan kanayan bir bellek gibiyiz. Ne tam unutabiliyoruz kim olduğumuzu, ne tam hatırlayabiliyoruz. Çünkü biz göründüğümüzün aksine bir bütün değiliz, parça parçayız. (…) Düştüğümüz kuyunun içinden çıkabilmek için tutamaksız duvarlara tırmanmaya çalışıyoruz aslında. (…) Bırakalım yalanı dolanı, yol bitmeden işin aslına dönelim biz, dönebileceksek eğer… Nedir işin aslı? Galiba şöyle bir şey: Dışımız, gece yarılarına kadar eve dönmeyen hayta bir oğul… İçimiz, pencerenin kenarında sabahlara kadar sabır ve metanetle onu bekleyen munis, şefkatli bir ana… (…) Eğer inkardan imana bir adımla geçilebiliyorsa; dışımızın içimize yabancılığı da bir adımla kapanır elbet. Ve evet; kendimizi kandırmaya yarayan bütün o cafcaflı yalanlar da anında biter o bir samimi adımla. (…) Evet mesele o bir tek adımı atmakta…
Zamanın başında da böyleydi bu, şimdi de böyle! (Gökhan Özcan, Yeni Şafak, 16.04.2018, “İki dünya arasında” başlıklı yazısından)
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/iki-dunya-arasinda-2045284
No Comments