“Tarihten arıtılmış iman yoktur”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde çıkan “HAYAT NE KADAR GÜZELSE DÜNYA O KADAR ÇİRKİN” başlıklı ve 29 Şevval 1445 (8 Mayıs 2024) tarihli yazısından yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“(…) Yani düşüncenin daha başında cisimleri organik ve inorganik olarak ikiye ayırmamız fahiş bir hatadır. Bizim kolayca cansız saydığımız nesnelerin birbirleriyle haberleştiklerini öğrendiğimiz zaman tabiata karşı haşin tutumumuz utandırıcı geliyor insana. “Ne var bunda utanacak?” diye soranlarımız çoktur. Onlar aynı zamanda canlı-cansız ayrımını da yerinde bulurlar. Giderek dünyaya yaptıklarımızı tatminkâr bulmazlar. (…)”

“İman etmek imanın boş bir kategori olmadığını anlamakla başlar. Yani insanların herhangi bir manevî dünyaya sahip olmaları iman ettikleri anlamına gelmez. (alıntı olarak başlığı teşkil eden cümlenin yeri burası) Herkes iman edip etmediğini tarihten öğrenecektir. Şimdiye kadar imanı insana Allah kelâmının dünyada tezahürü öğretti. (…) Bilelim ki, Hz. Ali varsa sadece kendinden önceki üç halifeye biat etmiş halife olarak vardır. (…)”

“Yaratılmış her şeyin kaderini belirleyenin Allah olduğuna ve Muhammed’in O’nun resûlü olduğuna iman edene mümin diyoruz. Mümin olmak Müslüman olmanın ilerisinde bir şeydir. (…) Müslüman olan imana açılan kapıyı aralamış olur. (…) İslâm ümmeti bir inananlar kalabalığı değildir. İslâm ümmeti bir tertip ve edep gerektirir. (…) Bir hiyerarşi olduğu doğru ve fakat bu Allah’a yakınlığın tespit ettiği bir hiyerarşidir. İslâm tarihi dediğimiz zaman Müslümanların basına gelenlerin teferruatlı hikâyesini anlamayız. Anladığımız şey dünya siyasetinde müminlerin işgal ettikleri sahadır.”

“Müminler tarik-i dünya kişiler değildir. Onlar her Müslümanın sırat-ı müstakim üzere olup olmadıklarına dikkat ederler. (…) Elleri ve dilleriyle dünyayı hak ettiği yere oturturlar. (…) Bugün Amerikan üniversitelerinde ve birçok başka eğitim kurumunda cereyan eden Filistin taraftarı hareketler bazılarını teselli ediyor. Bu teselli gülünçtür. Hiç kimse halkı Müslüman devletlerin siyasi etkinlik açısından tedricen felç edilmiş olmalarını bir söyleme dönüştüremiyor.”

“Dünyanın çirkinliğini tebarüz ettiremediğimiz zaman hayatın güzelliğinden istifade edemeyiz. Dünya gerçekten çirkin midir ve neden olsun? Hâdisenin insana mahsus şerefle doğrudan irtibatı var. İnsana eşref-i mahlûkat denilmesinin sebebi diğer bütün canlıların aksine onun ağzını yiyeceğine götürmeyip bilakis yiyeceğini ağzına götürmesindedir. (…) Geçim sıkıntısı yaftası altında insanlar dünya zevklerinin esiri haline gelmişler. Bu rotanın zayıfladığına değil, günden güne kuvvet kazandığına şâhit oluyoruz. İnsanlar şereften mahrum kalma durumundan etkilenmiyor. Ahlâken düşüklük bir övünme vesilesi oldu. (…) Vatanseverliğin savaş suçlusu ilân edilmeğe kifâyet ettiğinin farkında değil misiniz?

Dünyanın çirkinliğinde karar kılmamız insanlığımızı korumanın ön şartıdır. Evet, karar kılmak… İnsanoğlu dünyaya boş yere gelmemiştir. Bir görev gereği buradayız. Kendi vücûdunuza bir bakın. Öne çıkmak üzere yaratılmışız. Türkler “Baş ol da, soğan başı ol” demişler. Gücümüzün kaynağı hayatın kendisidir. Ahlâk fırsatçılığın terkiyle tekemmül eder. Hangi iş üzerindeysek o işin en iyisini başarmağı hedef edinmeliyiz. Zirve her zaman münhaldir. Bâtıl itikatlar üzerinden üstünlük edinilmez. Eğer kâinatın işleyişinin Allah’ın elinde olduğundan habersiz iseniz ve Allah resûlünün düzenine hangi yeri tahsis ettiğinden haberiniz yoksa elinizden hayır sâdır olmayacaktır. Önce Müslim ve gayri-Müslim ayrımının gerçekliğe dönüştüğüne şahit olmalıyız. Sonrası gelir.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked